Hayır, bir süredir çocuklar metrolarda, tramvaylarda hatta sokaklarda. Kiminin yanında velisi olduğunu umduğum bir zalim, kimisi tek başına. (Velisi olduğunu umduğum demekten kastım: yanındaki velisi değilse zalimlik daha büyük.)
Kimisinin elinde biberon, o kadar küçük. Kimisi yaslanmış kendisine baktığını sandığı kişinin omuzuna. Kimileri akranlarıyla vagonun bir başına yürüyor, kimisinin elinde kullanmayı bile bilmediği bir mızıka.
….
Bu şehrin insanları çoktandır hiç roman okumamışlar belli, renkli ışıklar sadece yolları aydınlatmakla kalmayıp evlerin içine gireli çok oldu çünkü, okumak zahmetli iş, kim okur üç yüz, dört yüz sayfa, hap yapıp yutturan renkli camı seyretmek var ya, anlamaya çalışmaya da gerek yok, mutfağa gidip gelirken, sofrayı kurarken falan göz ucuyla baksan, sohbet arasında suskunluk olduğunda boşluk doldururcasına kulak versen yetiyor renkli cama, kitap öyle mi ya!
Kitap nazlıdır, sevdalısını bekler; asildir, varmadan sevdalısı varmaz yanına; kaprissizdir, istenince nerede olsa açar sayfalarını ve şanslıdır çünkü ona sevdalısından başkası kolay kolay dokunamaz, sevdalı olmadan dokunmaya kalkan, güllerin içinde olsa bile dikenleri derer de bir daha kolay kolay varamaz yanına.
Nazlı kitaplar sevdalı ellere çok yakışır bu yüzden, isterse okunsun metroda.
….
Çocuklar, kiminle bindiğini bilmez metroya, hatta bazen yanındaki kişinin annesi, babası olup olmadığını bile bilmez, okudum nazlı bir kitapta, o yüzden parantez içine yazdım ya: “Yanındaki velisi değilse durum daha da fena.” Bazen onlar öyle zalim olabilirler ki salabilirler bile çocukları onca kalabalığın arasına tek başına, çocukların ellerinde bir flüt ya da göğüslerinde bir akordeon, dillerinde bilmedikleri bir türkü.
Bu ‘ağaç yaşken eğilir’ meselesi değil, ağaç yaşken eğilir meselesini de gözümle gördüm Avrupa’da, tertemiz giyimli çocuklar, tertemiz yüzleriyle, şehrin en kalabalık meydanlarından birinde, en iyi bildikleri, en güzel eserlerden birini dans ederek söylüyordu, ortamı ferahlatıyordu cıvıltıları adeta, onlar da çocuk, diğerleri de.
....
‘Şarkın makus talihi’ muhabbetine de girmeyeceğim çünkü daha düne kadar yoktu bu makus talih görüntüleri ulaşımda, yine de makus talihten söz etmek gerekiyorsa illa ‘çocukları zalim anne baba ya da anne babamsıların elinde oyuncak etmek’ ile ilgili olmalı o mesele.
‘İşten yorgun argın çıkmış, bir an evvel evine gidip dinlenmek isteyen emekçiler bir de yolda nasıl söğüşlenir’ ile ilgili olmalı o mesele.
Ana gibi anaları baba gibi babaları, merhametlerini manipüle ederek kazdıkları ‘merhametten çukura düşürmek’ ile ilgili olmalı o mesele.
‘Kendi çocuklarını yiyen devler’ ile ilgili olmalı o mesele.
Çocukların yeri bir vakte kadar mutlaka analarının yanı olması gerekirken babaları sanki esir alıp karın tokluğuna mahkum edip, anneleri de işe salıp anneliğin en güzel anlarından etmek isteyen tabir yerindeyse vampirlerle ilgili olmalı o mesele.
….
İşte belki bu gibi sebeplerle:
Kitap okumak güzeldir.
Çocukları dilendirenlerin hakkı para vermek değil kınanmaktır.
Çocukların dilendirilmesine göz yummak ise ne bileyim!