Görünen o ki, Cumhuriyet’in yüzüncü yılında, ücretlerde açlık ve yoksullukta toplumsal eşitlik sağlamak üzereyiz.
Temmuz ayında asgari ücret yüzde 107 yıllık artışla 11.402 TL, en düşük memur maaşı ise 22 bin TL olarak ilan edildi.
Türk-İş aynı dönemde dört kişilik ailenin açlık sınırını 11.658 TL, yoksulluk sınırını 37.974 TL, bekar bir çalışanın aylık yaşam maliyetini 15.123 TL olarak açıkladı.
Merkez Bankası’nın son enflasyon raporuna göre, asgari ücret ve altında ücret alanların oranı (sanayi sektöründe) yüzde 50,4. Komşu ücretlerle birlikte asgari ücret etkisinin yüzde 70 olduğu söylenebilir.
Bu tablodan, ücretli ve maaşlı çalışanların kahir ekseriyetinin açlık ve yoksulluk sınırının altında yaşam mücadelesi verecekleri anlaşılıyor.
TCMB rasyonel politikalara dönünce
Merkez Bankası’nın, Mehmet Şimşek Bey’in ifadesiyle, irrasyonel politikalardan (kısmen de olsa) rasyonel politikalara dönmesiyle piyasalarda güven artıyor, risk primi puanları düşüyor, borsa değer kazanıyor, Türkiye'ye düşük seviyede de olsa yabancı sermaye giriyor.
Bankanın yeni yönetiminin açıkladığı son enflasyon raporu da banka yönetimine güveni arttırdı.
Yeni yönetimin bağımsızlığını ne ölçüde ve ne zamana kadar koruyacağı konusundaki şüphelere rağmen piyasalarda olumlu hava esiyor.
Ancak, bazı yorumların (mecburen!) TÜİK verilerine dayandırılması raporun en zayıf yönü. TÜİK verilerinin rasyonel değil irrasyonel metotlara dayandırıldığı konusunda kamuoyunun ciddi şüpheleri olduğunu biliyoruz. Özellikle TÜFE endeksinin gerçeği yansıtmadığını bizzat yaşayarak gözlemliyoruz. Merkez Bankası’nda olduğu gibi, TÜİK’de de rasyonel politikalara dönülmedikçe TÜİK verilerine dayalı yorumlara ihtiyatlı yaklaşılacaktır.
Aslında, sadece TCMB ve TÜİK de değil devletin tüm kurumlarında rasyonel politikaların benimseneceği günlerin bir an önce gelmesini arzu ediyoruz.
Evrensel asgari ücret mevzuatı şartını karşılamıyoruz
Türkiye’nin taraf olduğu BM İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi’nin 23/3 maddesi çalışanlara verilecek ücreti şöyle tanımlıyor:
“Çalışan her kimsenin kendisine ve ailesine insanlık haysiyetine uygun bir yaşayış sağlayan ve gerekirse her türlü sosyal koruma vasıtalarıyla da tamamlanan adil ve elverişli bir ücrete hakkı vardır.”
Açlık seviyesindeki asgari ücretin insan hakları evrensel bildirgesindeki tanıma uymadığı çıplak gözle görülebilecek kadar açık.
Asgari ücrette- açlıkta ve yoksullukta eşitlik
Merkez Bankası’nın enflasyon raporuna göre; asgari ücret ve altında ücret alanların oranı sanayi sektöründe yüzde 50.4, giyim imalatında %70.5, gıda sektöründe %67.1, hizmet sektöründe %37.9. Asgari ücretin %20 üzerindeki komşu ücretlerle birlikte bu oranın %70 seviyelerinde olduğunu söylemek yanlış olmaz.
Raporda asgari ücretle diğer ücretlerin ilişkisi şöyle açıklanıyor:
“Türkiye’de ücretli ve yevmiyelilerin önemli bir kısmı asgari ücret ve komşuluğunda ücrete sahip olup, genel ücret artışlarında büyük ölçüde asgari ücret artışları ve geçmiş TÜFE gerçekleşmeleri belirleyici olmaktadır. Bu doğrultuda nominal ücret artışlarının büyük bölümü asgari ücret, geçmiş enflasyon ve çıktı açığı ile açıklanabilmektedir. Yıllar itibarıyla ücretli çalışanların yıllık ortalama net geliri ile asgari ücret artışları incelendiğinde, 1 puanlık asgari ücret artışının yaklaşık 0,93 puanlık ortalama ücret artışına karşılık geldiği görülmektedir.”
Bir puanlık asgari ücret artışına karşılık 0,93 puanlık ortalama ücret artışı olduğuna göre, asgari ücretin her değişiminde ortalama ücretlerle asgari ücret arasındaki fark %7 azalmaktadır. Ortalama ücretler her geçen gün asgari ücret seviyesine doğru gerilemektedir. Bu raporda 2022 ve 2023 yılı ücret verileri dikkate alınmamıştır. Bu dönemdeki anormal kur ve enflasyon etkisiyle farkın daha da azaldığını hatırlatmalıyız.
Öte yandan asgari ücretin döviz ve altın karşılığının ve fiili satın alma gücünün radikal olarak düştüğünü de söylemek zorundayız.
Ayrıca kayıt dışı ekonomik faaliyetler de ciddi ücret ve sosyal hak kayıplarına yol açmaktadır.
Ücretlerdeki kayıt dışı etkisini iki önemli başlıkta ele alabiliriz:
Sigortasız çalışanların etkisi: Sigortasız çalıştırılan insanların sayısı geçmiş dönemlere nazaran azalsa da halen devam ediyor.
Kayıt dışılığın ikinci yönü eksik sigorta matrahı ile çalıştırmadır. Bu uygulama küçük ve orta ölçekteki işletmelerin önemli bir kısmında halen devam ediyor. Eksik bildirim, çalışanların emekliliklerinde hak kaybına uğramalarına yol açtığı gibi, günümüzdeki ve gelecekteki sosyal güvenlik finansman açığını da arttırmaktadır.
Yukarda açıklanan sebeplerle; asgari ücretin satın alma gücündeki düşüş ve ortama ücretin asgari ücrete yaklaşmasına bağlı olarak ücret ve maaşla çalışanların açlık seviyesinde, iyimser ihtimalle de yoksulluk seviyesinde eşitlendiğini kabul etmeliyiz.
Şirketleri bekleyen sorunlar
Önümüzdeki dönemlerde, ücretlerdeki mevcut artış ve artan enflasyona paralel olarak oluşacak ilave artışlara bağlı olarak şirketler özellikle nitelikli çalışanları elde tutmakta zorlanacaklar.
Ayrıca, Merkez Bankası raporunda yer alan, istihdam artışı beklentisi de şirketlerin ücret yönetimini zorlaştırıyor.
KOBİ’lerde ücret sorunu başlıklı yazımda personel bağlılığını artırmanın tek yolunun ücret artışı olmadığını açıklayarak, farklı motivasyon araçlarına işaret etmiştim.
Katma değeri yüksek teknolojik ve inovatif ürünleri öne çıkaran şirketlerin avantajlı konuma geçerek soruna köklü çözüm üretebileceklerine de işaret etmeliyiz.
Ücretlilerin gelecekteki hali
Karar’daki yazılarında ekonomik konularda değerli görüşlerini paylaşan İbrahim Kahveci “kölelik” ücretinden kurtuluşun yolunu şöyle gösteriyor: “Ülke olarak ücretlerin yüksekliği bir bütün olarak ekonominin iyi olmasına bağlı... Hem işsizlik düşük olacak hem de üretilen değer yüksek olacak... Bu sayede toplam ücretler artırılabilir.”
Özetle sıkıntıları aşmanın kalıcı yolu; kamu yönetiminin tüm alanlarında rasyonel politikalara dönülmesi, özel sektörde ise kurumsallaşma, üretkenliğin ve katma değeri yüksek ürünlerin ağırlığının arttırılmasıdır. Umarım daha fazla kan kaybetmeden aklıselim galip gelir.