İşçi veya işveren kesiminin, işyerinde ibadet koşulları ve uygulamaları konusunda, zaman zaman şikâyetçi olduklarına tanık oluyoruz.
Çalışanlar ibadet özgürlüklerinin kısıtlandığından, ibadetlerini yerine getirmekte zorlandıklarından şikâyet ediyorlar.
İşverenler ise ibadetin iş düzenini bozduğundan veya (iş sorumluluklarından kaçış amacıyla) istismar edildiğinden şikâyet ediyorlar.
Konuyu, yaşanmış üç farklı vaka üzerinden somutlaştıralım.
Seni rahatsız etmemek için
Yabancı sermayeli bir şirketteki bir yönetici, vakit namazlarını kapısını kapatarak çalışma odasında kılıyordu.
Alman genel müdür yöneticinin odasına geldiğinde birkaç kez yöneticiyi namaz kılarken görmüştü. Genel müdür, ibadet esnasında odaya girdiği için, yöneticiyi rahatsız ettiğini düşünüyordu. Konuyu yöneticiyle görüştü. Yöneticiye şunları söyledi: “Seni namaz kılarken rahatsız ediyorum. Namaz kılacağın zaman kapıyı kilitler veya kapıya benim anlayacağım bir işaret koyarsan namazda olduğunu anlarım ve seni rahatsız etmem.”
Müslüman olmayan Alman genel müdür ibadet özgürlüğünü kısıtlamak bir yana, ibadet edeni rahatsız etmemek için gayret gösteriyordu.
Mesai saatlerinde ibadet edemezsiniz
Uzun süre Avrupa’da ve Amerika’da yaşamış, gördüğü fabrikaların intizamından ve güzelliğinden etkilenmişti. Türkiye’de, gördüğü örneklere benzer modern bir fabrika inşa etti. Fabrikaya gidenler mimari tarzdan etkileniyor, kendilerini Avrupa’da zannediyorlardı.
Fabrikada güzel bir mescit de yapılmıştı.
Ancak mescidi sadece gelen misafirler kullanabiliyor, çalışanlar kullanamıyordu.
Çalışanların şirkette namaz kılmaları yasak olduğu gibi, Cuma namazına gitmek de yasaktı. Öğle paydosunda Cuma namazına gittiği anlaşılan çalışanların ifadesi alınarak uyarılıyor, tekrarı halinde işten çıkarılıyordu.
Bu konu patronla konuşulsaydı muhtemelen şöyle bir diyalog geçecekti:
-İnsanların din ve ibadet özgürlüğü olduğunu düşünüyor musunuz?
-Elbette. Böyle düşünmesem şirkette mescit açmazdım.
-Peki çalışanların vakit namazı ve Cuma namazı kılmalarına neden izin vermiyorsunuz?
-Burası işyeri. Buradaki iş süresinde iş disiplinini bozamam. Namaz kılmak istiyorsa herkes evinde kılabilir. Hem çalışmak da ibadettir.
Batının mimari dış yüzünden derinden etkilenen ancak özgürlük yaklaşımını ıskalayan Müslüman patron insanların ibadet özgürlüğünü kısıtlıyordu.
Madalyonun öbür yüzü
Hacı olan patron fabrikayı kurarken, cemaatle namaz kılınabilecek şekilde büyükçe bir mescit de yaptırdı. Mescitte Cuma namazı kılınabilmesi için Müftülükten izin aldı.
Cuma günleri patronun tanıdığı, meşhur imamlar şirkete gelerek Cuma namazı kıldırıyordu.
Namaz kılanlar abdestlerini özenli bir şekilde alıyor, namazlarını bütün sünnetlere dikkat ederek titizlikle kılıyorlar, tespihatı ihmal etmiyorlardı. Acil bir işleri yoksa (abdestleri olsa da) her vakitte abdest tazeliyorlardı.
Özellikle patronun veya genel müdürün namaza geldiği zamanlarda cemaat biraz daha kalabalık oluyordu.
Çalışanlarının ibadetlerini layıkıyla yerine getirmeleri için her türlü fedakarlığı yapan işveren takdiri hak ederken, çalışanların iş sorumluluğundan uzak davranışları da eleştiriyi hak ediyordu.
İşyerinde ibadet konusunda fıkıhçıların görüşleri
İşyerinde ibadet konusunda yeterince güncel fetva bulmakta zorlanacağımızı söylemek sır olmasa gerek. Bütün alanlarda olduğu gibi, bu alanda da Osmanlı dönemindeki klasik fetvalarla yetinmek zorunda kalıyoruz. Klasik fetvaların oluştuğu dönemde Türkiye’de işçi sınıfının oluşmadığını da biliyoruz.
Klasik fetvalar günümüz ihtiyaçlarını karşılamasa, hukukçular kıyas yoluyla bazı yorumlar yapıyorlar.
Klasik fetvalara göre (1):
“Zorunlu farz namazların çalışma süresinde ifa edilebileceği hususunda ittifak varken, sünnet namazların kılınması tartışılmıştır. Nafile namazların ise çalışma süresi içerisinde kılınamayacağı genel olarak kabul edilmiştir.”
Klasik fetvalara göre, işveren izin vermemiş olsa da Cuma namazı yükümlülüğü kalkmaz.
İslam hukukçuları çalışanlar için, günlük namazlara ilişkin çözümler bulmaya çalışmışlardır. Bu çözümler namazların birleştirilmesi veya kaza edilmesi şeklindedir. Hanbeli hukukçular bu konuda müsamahakâr davranmışlar ve işçinin durumunu birleştirme ve kaza şartı olarak kabul etmişlerdir.
İşin niteliğini dikkate alan İslam hukukçuları, işlerinin başından ayrılmaları mümkün olmayan ve yer altında çalışan işçilerin namazlarını birleştirebileceklerini kabul etmişlerdir.
Görünen o ki din bilginlerimizin günümüz koşullarına cevap veren çözümler üretmesi gerekiyor.
Karşılıklı saygıya ve uzlaşıya ihtiyacımız var
Yukarıdaki örneklerde görüldüğü gibi, karşılıklı saygı ve uzlaşı kültürünün egemen olduğu işyerlerinde ibadet sorunu yeni fetvalar ve hukuki düzenlemeler olmadan da çözülebilir. İşverenlerimiz Alman genel müdürün gösterdiği saygıyı gösterir, çalışanlar da iş yerinde farz ibadetlerle yetinir ve çalışmayı nafile ibadete tercih ederlerse, işyerlerinde ibadet sorun olmaktan çıkar.
Uzlaşı aramayan ve saygı kültürünü benimsemeyenler için hukuki düzenlemelerden başka çıkar yol görünmüyor.
Herkesin uzlaşması mümkün olmadığına göre, yirmi yıldır ülkeyi yöneten dindar iktidarımız soruna hukuki çözüm bulmalıdır. Daha fazla gecikmeden, işçinin ve işverenin haklarını dengeleyen, ibadet özgürlüğünü güvenceye alırken. ibadet özgürlüğünün istismarını önleyecek adil bir düzenleme yapılmalıdır.