Geçen hafta işsizliğin azaltılması ve istihdam artışı için ailelerin ve işverenlerin yapabileceklerinden bahsettik. Bugün de devletin sorumlulukları ve yapabilecekleri üzerinde duracağız.
İLK ADIM: HUKUKUN ÜSTÜNLÜĞÜ SAĞLANMALIDIR
Sadece işsizlik için değil, tüm sorunların çözümü için ilk koşul hukukun üstünlüğünün ve adaletin tesisidir. Hukukun üstünlüğünün olmadığı yerde yatırım yapılmaz, yatırım yapılmazsa istihdam artmaz. Anayasa Mahkemesi ve AİHM kararlarının tanınmadığı yerde hukukun üstünlüğünden değil hukuktan bile bahsedilemez.
RASYONEL YÖNETİMLE EKONOMİK İSTİKRAR SAĞLANMALIDIR
Ülke ekonomisi fantezilerin deneme alanı değildir. Bırakın ülke ekonomisini, özel girişimler bile deneme-yanılma yoluyla yönetilemez. İşletmeciliğin ve ekonominin kuralları vardır. Milletin varlıkları kişilerin varsayımlarını test etmek amacıyla heba edilmemedir. Ekonomi yönetiminin başına getirildiği söylenen Mehmet Şimşek bir eli ve bir ayağı bağlanmış koşucu gibidir. Ekonomik istikrar sadece para ve maliye politikalarıyla sağlanamaz.
FAİZLER TEK HANEYE İNDİRİLMELİDİR
Talimatla faiz indirmeye çalışmanın kurları ve enflasyonu azdırdığını yaşayarak öğrendik. İki haneli faizlerin olduğu ortamda yeni yatırım yapılmayacağı gibi, mevcut kaynaklar da üretim dışına, rant ekonomisine kayar, işsizlik artar. Talimatla değil, bütün dünyanın yaptığı gibi, ekonominin kurallarına uyularak faizler indirilmelidir.
KAMU KURUMLARINA GÜVEN TESİS EDİLMELİDİR
TÜİK’ten başlamak üzere kamu kurumlarının aşınan itibarının geri kazanılması için acil önlem alınmalı, kamu kurumları üzerinden siyasi operasyonlara son verilmelidir. Güncel son örnek Köfteci Yusuf. Bakanlığın raporlarına halkın büyük çoğunluğu itibar etmemiş, Köfteci Yusuf’a açık destek vermiştir. İsrail’e ihracatla ilgili yaşananlara hepimiz şahit oluyoruz. Bir yandan İsrail destekçisi markalara boykot reklamı yapılırken arka kapıdan İsrail’e (çelik gibi stratejik ürünler dahil) ihracata devam ediyoruz. TÜİK’e, Tarım Bakanlığı’na, Ticaret Bakanlığına ve diğer kamu kurumlarının açıklamalarına ve verilerine güven duymayan hiçbir müteşebbis orta-uzun vadeli planlama yapamaz, istihdam arttırıcı projeler üretemez.
İSTİHDAMDA SIĞINMACILARI VE YABANCILARI DEĞİL VATANDAŞLARIMIZI ÖNCELEYEN POLİTİKALAR UYGULANMALIDIR
Bütün dünya yabancı iş gücü istihdam ediyor. Alman ekonomisinden yabancı iş gücünü çekseniz Alman ekonomisi ayakta kalamaz. Ancak, Almanya bu politikasını planlı ve kontrollü bir şekilde yürütüyor. Kendi vatandaşları ile istihdam açığını gideremediği alanlarda, önceden belirlenmiş nitelikte ve sayıda yabancı işçiyi çalışma izni vererek kontrollü olarak ülkeye alıyor.
Türkiye ise plansız, kontrolsüz ve ölçüsüz bir sığınmacı akını ile karşı karşıya. Bu sığınmacı akını işsizlik sorunumuzu inanılmaz ölçüde büyüttüğü gibi, demografik yapımızı da tehdit ediyor.
Sığınmacı sorunu acilen çözülmelidir. Sadece kendi vatandaşlarımızdan karşılayamadığımız alanlarla sınırlı olmak üzere ve kontrollü olarak çalışma izni verilebilir. Çalışma izni, kölelik düzenine özentiyi andıran düşük ücret amacıyla değil, istihdam güçlüğü çektiğimiz alanlarla sınırlı olarak verilmelidir.
EĞİTİM SİSTEMİ YENİDEN DİZAYN EDİLMELİDİR
Eğitim sadece işsizliği değil tüm sorunlarımızı çözecek en önemli çaredir. Eğitim, kural olarak orta-uzun vadeli çözüm getirse de kısa sürede sonuç alınabilecek modeller de uygulanabilir. Açık ve gizli işsizlerden ve başlamak üzere mesleki eğitim seferberliği başlatılmalıdır. Temel bilimlerde görev alacak akademisyenler dışında aktif nüfusun tamamının güncel geçerliliği olan bir meslek sahibi olması sağlanmalıdır. Mesleği olanların mesleki gelişime dönük eğitimler ve sertifikalar alması teşvik edilmelidir.
Eğitim sistemi; “İki günü birbirine denk olan ziyandadır” ve “insanların en hayırlısı insanlara faydalı olandır” düsturlarını ilke edinerek “yaşam boyu öğrenme”, “yaşadığımız sürece insanlara faydalı olma” felsefesini içselleştirecek nesiller yetiştirmeye odaklandığımızda geleceğimiz teminat altında olacaktır.
Akademik eğitime odaklanmış (?!) mevcut sistem, bilim insanı ihtiyacı ihmal edilmeden, iş hayatına ve sosyal yaşama odaklanmış sisteme dönüştürülmelidir. Bu amaçla ilkokuldan başlayarak öğrencilerin yeteneklerine ve ülkemizin ihtiyaç duyduğu/duyacağı alanlara göre yönlendirme yapılmalıdır.
Üniversite, meslek yüksek okulu, meslek liseleri iş hayatı ile sıcak temas içinde olmalı, teorik bilginin pratiğe dönüşümü fiili olarak gösterilmeli, öğretim üyeleri ve öğrenciler iş hayatının içinde yer almalıdır. Başarılı olmuş yöresel iş insanları (konferans tarzındaki sembolik uygulamalar dışında) okullardaki eğitimlerde aktif rol almalı, eğitim müfredatında ve tercihlerinde görüşleri dikkate alınmalıdır.
Türkiye’de yeterli sermaye birikimi ve dayanışma kültürü olmadığından AR-GE çalışmalarında sponsorluk ve üniversitelerden ücretli hizmet alma seçeneğinin yaygın olarak uygulanmayacağını biliyoruz. Bu sebeple üniversitelerimiz geçici bir süre kendi kaynaklarıyla iş yaşamına katkı sunmalıdır.
Öğrencilerin sosyal ve ekonomik alanda istihdamı sağlanmalıdır. Orta öğretimden başlayarak, öğrencilerimiz öğrenim süresince, sosyal projelerden başlamak üzere, ekonomik projelerde aktif rol alarak iş hayatına hazırlanmalıdır.
Almanya, Finlandiya ve Japonya uygulamaları yakından incelenmelidir. Hatta uzağa gitmeden önce, ideolojik ön yargılardan arınarak, Köy Enstitüleri deneyimimiz tüm yönleriyle incelenmeli günümüze uyarlanma ihtimali titizlikle irdelenmelidir.
TARIMSAL PLANLAMA YAPILMALI, SADECE PLANA UYGUN TARIMSAL FAALİYETLER DESTEKLENMELİDİR
Yıllık, 5 yıllık ve stratejik tarım planları yapılmalı, arz ve (ihracat dahil) talep arasında denge sağlanmalıdır.
Tarımsal teşvikler en az Tarım Kanunu 21. Maddesinde belirlenen GSMH’nın yüzde biri seviyesinde olmalı ve sadece planlara uygun faaliyetler desteklenmelidir.
Üreticilerin kazançlarının arttırılması ve tüketicilerin daha ucuza tarımsal ürünlere erişimi sağlanmalı, bu amaçla yerel yönetimlerle de iş birliği yapılmalıdır.
KIRSAL BÖLGELER ÇALIŞANLAR İÇİN CAZİBE MERKEZİ HALİNE GETİRİLMELİDİR
Yerel yönetimler ve STK’larla sıkı iş birliği yapılarak, kırsal bölgelerde ilk ve orta öğretim kalitesi yükseltilmeli (hatta daha kaliteli hale getirilmeli), sosyal yaşam zenginleştirilmelidir. Bu bölgelerde çalışacak nitelikli insanlar çocuklarına güzel bir eğitim vermenin yanında, modern ortak sosyal alanlara ve etkinliklere kısa sürede ulaşabilmelidir. Bunu sağlayabilirsek büyükşehirlerdeki nüfus yoğunluğunu azaltmamız da mümkün olacaktır.
TEŞVİKLER İSTİHDAM ARTTIRICI, YÜKSEK TEKNOLOJİYE DÖNÜK VE KATMA DEĞERİ YÜKSEK YATIRIMLARA TAHSİS EDİLMELİDİR
Bu kapsamda özellikle yapay zekâ, dijitalleşme, tarım ve turizm sektörlerindeki uygun projeler zikredilebilir.
Kamusal alandaki istihdamda mülakat sistemi derhal kaldırılmalı, adil ve objektif kriterler uygulanmalıdır
İstihdamdan siyasetin gölgesi kalkmalı, aynı koşullardaki tüm vatandaşlar eşit şansa sahip olmalıdır.
İSTİHDAM DOSTU VERGİ POLİTİKALARI UYGULANMALIDIR
Asgari ücret vergi dışı bırakılmalı, vergilendirme dilimleri adil olarak belirlenmelidir. Vergi ve harçlar enflasyona göre uyarlanırken vergilendirme dilimlerinin düşük oranda artırılması ücretliler, dar ve orta gelirliler aleyhine sonuç doğurmaktadır. Özellikle tarım sektöründe ve istihdam arttırıcı projelerde işçilik maliyetlerini düşürücü teşvikler uygulanmalıdır.
SOSYAL İÇERİKLİ PROGRAMLAR VE YARDIMLAR TEMBELLİĞİ VE ATALETİ TEŞVİK ETMEMELİDİR
İşsizlik sorunu kontrol altına alınana kadar, ekonomik veya sosyal katma değeri olan kamusal, sosyal istihdam ve/veya sosyal yardım politikalarına ağırlık verilmelidir. Ancak kamusal istihdamın faydasız, içi boş kadrolarla sağlanması orta-uzun vadede ekonomiye de sosyal bütünlüğe de zarar verir. Atalet ve tembellik kültürü gelişir. Bu sebeple üretilen her bir istihdam alanının ekonomik veya sosyal bir katma değeri olmalıdır. Aktif nüfusa dahil olabilecek kişilere yapılacak sosyal yardım ve destekler karşılığında bu kişilerin, önceden belirlenmiş bazı rollerle, sosyal hayata katılması teşvik edilmelidir.