Ünlü ve kibirli bir dil bilgini denizde sandalla karşıya geçecekti. Yolda kayıkçıya dilbilgisi olup olmadığını sordu. Olmadığını öğrenince “senin adına üzüldüm, ömrünün yarısı boşa geçmiş” dedi.
Bir süre sonra fırtına çıktı, kayıkçı bilgine sordu “yüzme bilir misin?”
Yüzme bilmediğini öğrenince kayıkçı bilgine şu cevabı verdi: “dilbilgisiyle fırtınaya karşı konulmaz, ömrün boşa gidebilir (i).”
…
Nahiv bilgininin gramer bilgisine sahip olması mesleğinin gereğidir. Buna karşılık, kayıkçının gramer bilgisine değil, yüzme bilgisine ihtiyacı vardır.
Dil bilgini denizde, gölde yolculuk yapacaksa gramer yanında yüzmeyi de bilmeli veya fırtınada hayatta kalmasını sağlayacak bir can simidi olmalıdır. Yüzmeyi bilmiyorsa, can simidi de yoksa hayatı tehlikeye girer. Sahip olduğu gramer bilgisinin ona bir faydası olmaz.
Kişi öncelikle kendi yaşamıyla ilgili ihtiyacı olan bilgilere sahip olmalıdır. Kendi ihtiyacı olan bilgilere sahip olmadan gereksiz, kendisine bedenen veya ruhen faydası olmayacak, yaşamda faydasını görmeyeceği gereksiz bilgilere sahip olmaya kalkışmamalıdır.
…
Rivayete göre (ii), her biri farklı bir ilimde mahir üç papaz Konya’ya gelmiş ve Sultan Alaaddin bunları hak dine davet ettiğinde: “Bizim hepimizin bir suali var, cevap verirseniz Müslüman oluruz” demişler.
Bunun üzerine Sultan alimleri toplayarak görüş istemiş.
Alimler bu sorulara ancak Nasreddin Hoca’nın cevap verebileceğini söylemişler. Hocayı huzura getirmişler.
İlk rahip Hoca’ya sormuş:
“Dünyanın ortası neresidir?
Hoca eşeğinden inmiş elindeki baston ile eşeğin ön ayağını göstermiş. “Burası” demiş. Bunun üzerine rahipler: “Nereden malum burası olduğu?” diye sorunca Hoca “İtimadınız yoksa ölçün, eksik gelirse o zaman söyleyin” demiş.
İkinci rahip “Gökte ne kadar yıldız var?” diye sorumuş. Hoca eşeğimin üstünde ne kadar kıl varsa o kadar” deyince, rahip “Nereden malum?” diye sormuş. Bunun üzerine Hoca “İnanmıyorsan say!” demiş. “Hiç eşekteki kıl sayılır mı?” diye mukabelede bulununca Hoca cevabı yapıştırmış. “Hiç gökteki yıldızlar sayılır mı?”
Sıra üçüncü ve son rahibe gelmiş. O da sorusunu sormuş:
Benim sakalımda kaç kıl var?
Eşeğimin kuyruğundaki kıl kadar.
Nereden malum?
İnanmazsan otur say.
Hiç öyle şey olur mu?
O zaman bir senin sakalından bir eşeğin kuyruğundan koparalım. Sonunda belli olur.
Rivayete göre bu cevap karşısında rahipler susmuş ve iman edip Müslüman olmuşlar.
…
Hoca, içi boş anlamsız sorulara içi boş anlamsız cevaplar vererek, boş işlerle uğraşılmamasını öğütlüyor.
Gereksiz işlerle uğraşanlar başkalarını da gereksiz yere meşgul ederler. Önemli işlerimiz beklerken önemsiz işlerle zaman kaybedilmemelidir.
ÖNEMLİ BİLGİ VEYA ÖNEMLİ İŞ HANGİSİ?
“Ehemmi mühimme tercih etmek” sıkça kullandığımız bir deyim. TDK sözlüğünde ehem “çok önemli”, mühim “önemli” olarak geçiyor. Bu deyimle çok önemli olanı önemli olana tercih ettiğimizi ifade ediyoruz.
Günlük yaşantımızdaki meşguliyetlerimizi gözden geçirerek çok önemli olanlarla daha az önemli veya önemsiz olanları ayırmalı, çok önemli gördüğümüz meşguliyetlere daha fazla zaman ayırmalıyız.
…
Özel yaşamımızda ailemizden ve çocuklarımızdan daha önemli bir şey olmadığını biliyoruz. O halde özel yaşantımızda ailemize ve çocuklarımıza her zaman daha çok zaman ayırmalıyız. Örneğin spora düşkün bir baba, hafta sonunda maça gitmekle çocuğuyla ilgilenmek arasında bir seçim yapması gerekiyorsa, çocuğuna zaman ayırarak onunla birlikte olmayı tercih etmelidir. Çocuğu da spora meraklı ise o zaman bir seçim yapmasına gerek kalmaz ve birlikte maça gidebilirler.
AİLE ŞİRKETLERİNDE KURUMSALLAŞMA
İş yaşamında insanlar genellikle önem sıralaması yapmadan en çok alıştıkları, daha kolay baş ettikleri işlerle meşgul olur, farklı ve daha zor gerçekleştirecekleri işlere zaman ayırmazlar.
Aile şirketleri kurucu patronları da kendileri için zor olanı değil kolay olanı tercih ederler. Alıştıkları iş yaşamına öncelik verir, aile üyelerine iyi maddi imkanlar sağlayarak sorumluluklarını yerine getirdiklerini düşünürler.
Hepimiz için geçerli olduğu gibi, aile şirketlerinin kurucuları için de önemli olan iki kavram vardır: Aileleri ve işleri.
Hangisi ehem hangisi mühimdir?
Bu soruyu cevaplarken teorik olarak “ailenin ehem, işin mühim” olduğunu kabul etsek de uygulamada “iş ehem aile mühimdir”.
Böyle olunca ne iş ne de aile korunmuş olur. Oysa, ailenin ve işin birlikte yaşatılması gereklidir. Önceki yazılarımızda da bahsettiğimiz gibi (1), aile ve işin birlikte yaşatılmasının yolu AİLE ŞİRKETLERİNİN KURUMSALLAŞMASIDIR.
Kurumsallaşmış aile şirketlerimizle büyük ve güçlü Türkiye özlemimizi yineleyelim birlikte…
Aile şirketlerinin kurumsallaşması ve sürdürülebilirliği
(i) Seçkinoğlu, S (2010). Mesnevi'den Hikayeler. Timaş. İstanbul: Sistem Matbaacılık. S 69-70.
(ii) Güleç, İ. (2012). Nasreddin Hoca'nın Biri Bir Gün. İz Yayıncılık. İstanbul: Alemdar Ofset. S 115-117