28 Şubat sürecinde kahramanca direnen kızlarımıza saygıyla
Türbanlıysan derse de giremezsin sınava da (Nuray Canan Bezirgan’ın hikayesi):
İstanbul Üniversitesi Sağlık Hizmetleri Meslek Yüksek Okulu ikinci sınıf öğrencisiydi. Mezun olmak üzereydi. Son sınavlardan birine girmek için sınıfta yerini almıştı ki okutman tarafından duyuru yapıldı: “Başörtüsünü açanlara sınav kâğıtlarını vereceğim, açmayanlar dışarı çıksınlar.”
Okutman, sınıftan çıkıp polislere haber verdikten sonra geri döndü. Bu defa tavrını sertleştirerek başörtülü öğrencilere bağırdı: “Ya insan gibi giyinin ya da sınıfı terk edin. Yeter!”
Çok geçmeden polis sirenleri duyuldu. Pencereden baktığında iki polis otobüsünün okulun bahçesine girdiğini gördü. Şok olmuştu. Sınıfın kapısı açıldı ve zırhlı 7-8 polis bir anda içeriye daldı. “Ne oluyor, yapmayın, etmeyin” demeye kalmadan, yaka paça sürüklenerek gözaltına alındı.
Bir süre hücrede bekletildikten sonra Terörle Mücadele Şubesi'ne götürüldü. Parmak izi alındı. Önüne rakamlar konularak fotoğrafları çekildi. Sorgulandı. Birçok örgüt ismi söylendi kendisine ve bu örgütlerden birini seçmesi istendi. Hangi örgüttendi?
Cerrahpaşa Tıp Fakültesi 4. Sınıf öğrencisi Don Kişot Nilüfer Pehlivan anlatıyor:
Her şey olmuştum. Militan, mürteci, kuş beyinli ama Don Kişot ilk defa olmuştum. Hocanın “Çık!” ikazına rağmen derste oturmuştum. İsmim bir kez daha dekanlığa gidebilirdi. Ve atılabilirdim… Diğer iki başörtülü arkadaşım çıkarlarken böyle demişlerdi bana: Don Kişot! Bu da yeni adım… Açılan arkadaşlarımız oldu. Sayımız azaldı. Bu bazılarımızı ümitsizliğe düşürdü. Biz gücümüzü sayımızdan değil, senden alıyoruz Allah’ım! Sen hakkımda neye razıysan ben de ona razıyım.
Lisedeki köşe kapmaca oyunumuz
Başörtüsü yasağı liselere sıçradığında kızım Eyüp Anadolu İmam Hatip Lisesi’nde öğrenciydi. Sınıfın velileri olarak ne yapabileceğimizi tartışmak için toplantılar yapıyorduk. STK’ların organize ettiği barışçıl sivil eylemleri konuşuyor, nasıl destek olabileceğimizi istişare ediyorduk.
Zamanla baskılar ilerledi. Okul yöneticileri de zor durumda kalıyorlardı. O zamanki üniversite puanlama sistemindeki dezavantajı da dikkate alarak, birçok arkadaş gibi biz de kızımızı özel bir liseye naklettik. Bir süre sonra özel okulda da sıkıntılar olmaya başladı. Özellikle askerlik derslerinde problem çıkıyordu. Dönem sonu yaklaşınca doktor raporu alarak kızımızı okul yerine dershaneye göndermek zorunda kaldık.
Boğaziçi ve Bilgi Üniversiteleri’nde başörtülü öğrencilerin derslere girebildiğini görüyorduk. Bu sebeple, puanı devlet okullarını tuttuğu halde, kızım lisans eğitimini burslu olarak Bilgi Üniversitesi’nde tamamladı.
Evrensel ayrımcılık yasağının alenen ihlali
Anayasa’nın 10. Maddesi, Türkiye’nin taraf olduğu Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin 14. Maddesi, Ek 12 no’lu Protokol’ün 1-2. Maddeleri, Birleşmiş Milletler İnsan Hakları Evrensel Bildirgesi’nin 2. Ve 7. Maddeleri ile kimsenin dili, ırkı, rengi, cinsiyeti, siyasî düşüncesi, felsefî inancı, dini, mezhebi ve benzeri sebeplerle ayrımcılığa tabi tutulamayacağı teminat altına alınmıştır.
Anayasa ve Türkiye’nin taraf olduğu UA sözleşmelerle düzenlenen ayrımcılık yasağı devlet eliyle ihlal ediliyordu. Asli görevi evrensel hukuki normlara uygunluk denetimi olan Anayasa Mahkemesi ise, özgürlüklerin önünü açmak yerine, ayrımcılık yasağını meşrulaştırıcı içtihat oluşturmuştu. Vesayet rejiminin güdümünde olan kurumlardan farklı bir karar da beklenmiyordu…
…
Bu süreçte her türlü mağduriyete rağmen yasağa direnen kızlarımıza ve kızlarımıza destek veren halkımıza teşekkür borçluyuz.
Bu vesile ile, iktidarda olmadığı halde vesayet rejimine karşı cesurca mücadele eden, iki ismi anmayı bir vefa borcu olarak görüyorum. BBP de birlikte siyaset yapmaktan onur duyduğum merhum Muhsin Yazıcıoğlu; “Millete karşı çevrilen namluya selam durmam” ve “Türkiye İran olmaz, Cezayir olamaz, Suriye yapılmasına da biz müsaade etmeyeceğiz” diyerek devrin muktedirlerine meydan okuyordu. Hasan Celal Güzel de darbeciler hakkında suç duyurusunda bulunuyor, Anadolu’yu karış karış gezerek millete olanları anlatıyordu.
…
Millî Görüş kadrolarını hedefe koyan bu süreç, aynı kadroların AK Parti eliyle iktidara gelmesinin yolunu açtı. Peki, sürecin muhatapları ve mağdurları yaşananlardan yeterli dersi aldı mı dersiniz? Bu sorunun cevabını Akif’e bırakalım en iyisi:
Geçmişten adam hisse kaparmış... Ne masal şey!
Beş bin senelik kıssa, yarım hisse mi verdi?
“Târîh”i “tekerrür” diye ta’rîf ediyorlar;
Hiç ibret alınsaydı, tekerrür mü ederdi?
…
Doğrudan siyasi konularda yazmayı tercih etmesem de Karar Gazetesi’ndeki ikinci yazı günüm 28 Şubat olunca, ailece mağduru olduğumuz post modern darbe sürecini yazmadan edemezdim. Gelecek hafta iş yaşamıyla ilgili bir yazımda buluşmak dileğiyle.