DÜNÜN ÇEVRE KİRLİLİĞİ
Geçtiğimiz günlerde diş tedavisi için Yunus Taşocakları mevkiindeki Polikliniklere gittim. Yol güzergahında Süperlit Boru fabrikasının metruk binasının önünden geçtim. Anılarım canlandı. Babam bu fabrikada çalışıyor, fabrika yakınlarındaki bir gecekondu mahallesinde oturuyorduk.
1967-1970 yıllarıydı. Yunus sahilinde bir çimento fabrikası, Yunus istasyonuna bitişik alanda da Eczacıbaşı’nın seramik fabrikası vardı.
O günlerde, çimento fabrikasının toz bulutlarının altında, bazen de toz bulutlarının içinde yürürdük. Sahile giderken yol üzerinde Eczacıbaşı fabrikasının atık seramiklerinin yığıldığı bir arazinin önünden geçerdik. Arazinin yanında, içinde fabrikanın sıvı atıklarının aktığı küçük bir dere vardı. Dere kenarından yürüyerek sahile varırdık. Derede pek koku olmazdı veya ben hatırlamıyorum. Ama bulanık ayran renginde bir sıvıydı gördüğümüz. Sahile varınca bulanık dere atığına ve çimento fabrikasının toz atıklarına aldırmadan denize girerdik.
Pendik Lisesi’ne yürüyerek giderdim. Yollar şimdiki gibi asfalt değil, çoğu yer topraktı. Yağmur veya kar olduğu zaman çamurun içinde yürürdük. Ayakkabılarımız çamur olur, okula yaklaşınca ayakkabımızdaki çamuru temizlemeye çalışırdık, ne kadar yapabilirsek…
Şimdi aklıma gelen sorular:
Eczacıbaşı’nın sıvı atıkları arıtılıyor muydu? Çimento fabrikasında filtre uygulaması var mıydı? Asfalt değilse de stabilize yollar olamaz mıydı? Bu soruların cevabını bilmiyorum. Asıl önemlisi o soruları o günlerde de sormamıştık.
O yıllar gençlerin ideolojik kamplara ayrıldığı yıllardı. Karşıt kampların mensupları olan bizler için önemli olan, kendi dünya görüşümüzün devlete egemen olmasıydı. Seramik fabrikasının arıtması, çimento fabrikasının filtreleme sistemi ilgi alanımıza girmiyordu maalesef.
BUGÜNÜN ÇEVRE KİRLİLİĞİ
Elli yıldan fazla zaman geçti. Ne değişti dersiniz?
İdeolojik olarak bize yakın olduğunu düşündüğümüz iktidar 20 yıldır ülkeyi yönetiyor.
Yunus’ta denize girdiğimiz yerlerde gökdelenler yapıldı. Daha çok yabancılar ve üst düzey varlıklı kesim oturuyor.
Geçtiğimiz yıl tüm Marmara’da olduğu gibi Pendik sahilini de müsilaj bastı.
Marmara’da denize giremez olduk.
Bu gelişmelerin baş sorumluları, “İstanbul’a ihanet ettik” diyerek günah çıkardıklarını düşünüyorlar.
Resmi sorumlular İstanbul’a ihanetlerini itiraf ederken halk nasıl bir tutum takınıyor? O gün arıtma sistemini, toz filtreleme sistemini, çevre kirliliğini dert etmeyen bizler bugün çevreye ne kadar duyarlıyız?
Günümüzde Google arama motorlarındaki arama sayıları insanımızın ilgisini gösterir. Bu soruyu Google hazretlerine sordum. Google raporlarına göre çeşitli terimlere göre aylık arama sayıları şöyle:
“Çevre kirliliği”: 10.000-100.000
“Çevre”, “çevre sorunları”, “çevre kirliliği nedir”, “çevre koruma”, “güncel çevre sorunları”: 1.000-10.000
“Çevre temizliği”, “çevre duyarlılığı”, “çevre sorumluluğu”, “küresel çevre sorunları”: 100-1.000
Bu tablo neyi gösteriyor?
Sadece “çevre kirliliği” terimine karşı bir ilgi varlığından söz edebiliriz. Ama kirliliğin sebepleri, çevre sorunları, sorunların nasıl çözülebileceği konularındaki ilgisizlik dikkat çekiyor. Özellikle çevre temizliği ve küresel çevre sorunları terimlerinin bir ayda sadece 100-1.000 kez aranmış olması acınacak halimizi özetliyor. Sadece çevreyle ilgili akademik çevreler ve resmi çevre sorumluları ilgi göstermiş olsa bile aylık binden fazla arama yapılmış olmalıydı diye düşünüyorum.
PENDİK SAHİLİNDE GÖRDÜKLERİM
Pendik sahilinde her gün yürümeye çalışıyorum. Şunları görüyorum:
Aileler çoluk çocuk toplanmışlar kabuklu yemiş yiyorlar. Bazıları yemiş kabuklarını çimene, yola atıyor.
Çimenlere veya kayalıklara oturarak piknik yapanların bir kısmı, poşetlerini, yemek atıklarını çöp kovalarına koymak yerine çimlerin üstünde bırakıp gidiyorlar.
Merak ediyorum, bu dostlarımız yarın veya gelecek hafta aynı yere piknik yapmak için gelseler ve kendi bıraktıkları çöpleri aynı yerde görseler ne düşünürler?
Yoldan bir Mercedes geçiyor, camı açılıyor ve bir sigara paketi yola atılıyor. Gelen araç Mercedes değil de Fiat olsa durum değişir miydi? Zannetmem. Sadece sigara paketinin markası değişirdi.
Hiç unutmam gençliğimde tanıştığım bir Amerikalı şunu söylemişti: “You take care of the interior cleaning, we take care of the exterior cleaning”. Türkçesi: “Siz ev içi temizliğe özen gösterirsiniz biz dış temizliğe”. Sizi bilmem ama ben Amerikalıyı halen haklı buluyorum.
…
Google arama sayılarına geri dönelim.
“Çevre kirliliği” aramaları 100.000 sayısı ile oldukça yüksek. Buna karşılık “çevre temizliği”, “çevre sorumluluğu” aramaları 1.000 sayısı ile yok denecek kadar az.
Bu bize neyi gösteriyor? Benim cevabım:
Şikâyet etmeyi çok severken sorumluluktan kaçıyoruz. Çevrenin kirlenmesinden şikâyet ediyoruz ama çevrenin temiz kalması için çaba göstermiyoruz. Üstelik kendi kirlettiğimiz yerleri bir başkasının temizlemesini bekliyoruz.
Yüce Allah kitabında şöyle buyuruyor:
İnsanların kendi elleriyle yapıp ettikleri yüzünden karada ve denizde düzen bozuldu; böylece Allah -dönüş yapsınlar diye- işlediklerinin bir kısmını onlara tattırıyor (Rum, 41).
Yorum yaparak katkıda bulunabilecek dostlar için yazıyı bir soru ile bitirelim: Bu ayetten bize düşen pay nedir sizce?
Sorumluluklarımızla ilgili detay bilgi için: