Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın neredeyse 5 yıldır çevresine ilettiği arzusu artık görünür hale geldi.
Erdoğan yüzde 50+1 sınırından rahatsızdı ama 2017 referandumunda bu şart olmadan başkanlık sisteminin kabul edilmesi mümkün değildi. Başkanlık sistemi teklifi ilk geldiğinde zaten merkezileşme ve tek adam rejimini mümkün kıldığı için eleştirilmişti.
Nitekim o gün dile getirilen tüm eleştirilerin hepsi doğru çıktı. Bugünkü durumun olumsuz anlamda belki fazlası var eksiği yok.
Mesela o gün Anayasa Mahkemesi’nin kararlarını ilk derece mahkemelerinin bile tanımayacağı söylense inanmak zordu. Bugün erkler birliğinin büyük oranda sağlandığı, erkler arası kavgaların ise aslında sistemin temelinde olması gereken denge ve denetleme amacıyla değil yürütmenin içindeki gerilimlerin diğer erklere yansımaları haline geldiği bir dönemden geçiyoruz.
Yargıtay’ın Anayasa Mahkemesi ile kavgasını nihayetinde yargı içi bir gerilimden çok yürütme içinde MHP’nin oluşturduğu bir ayrılığın yargı mekanizmasına yansıması olarak okumak mümkün.
Şimdi Erdoğan yüzde 50+1’in değişmesi gerektiğini söyleyerek yeni bir tartışma başlattı.
Cumhurbaşkanı’nın ne murat ettiğinden bağımsız olarak söylemek gerekirse yüzde 50+1 Türkiye’de siyasi partileri fiilen anlamsızlaştırmış bir sistem ve değişmesi gerekiyor.
Toplumun yarısından fazlasının desteğini almak isteyen bir kişinin Türkiye gibi derin ve yakıcı sorunları olan bir ülkede bu sorunların çözümüne dair bir şey söylemesi mümkün değil.
Kimlik kalıplarının belirleyici olduğu bir siyasi atmosferde yüzde 50+1 i alabilmek için iki yolunuz var. Ya tüm siyasiler siyasetsizliği tercih edecek ve aynı anda tüm kesimlerden oy alabilecek jenerik söylemlerle oy peşinde koşacak ki Türkiye gibi bir coğrafyada bu imkansız, ya da sonuna kadar kutuplaştırarak belli kimlik gruplarını kendi lehinize tahkim edeceksiniz.
Her ikisi de ülkenin sorunlarına bir çözüm üretmiyor. Nihayetinde de Türk milliyetçileri ile Kürt milliyetçilerinin, sekülerler muhafazakarların, adına ne derseniz deyin sadece kendi dar iktidar ve güç beklentileri çerçevesinde oluşturduğu yapılarla seçime gidiliyor.
Erdoğan’ın değişiklikle ne istediğine gelirsek, elbette tartışılacak bir durum yok. Cumhurbaşkanı MHP’ye mahkum şekilde yol yürümenin kendisini ne kadar sınırlandırdığının farkında. Bir yanda iktidarı zorlayan mevcut koalisyon yapısı diğer yanda birinci turda cumhurbaşkanlığını kazanamamış ve parti oyları yüzde 35’e gerilemiş bir AK Parti.
Bu iki veri, Erdoğan tekrar seçime girse bile seçimi kazanmasının hiç de kolay olmadığını gösteriyor. O da daha rahat seçilmenin imkanını zorluyor.
Peki sadece Erdoğan istedi diye kategorik olarak sistemde herhangi bir değişikliğe itiraz etmek gerekli mi?
Erdoğan bugüne kadar sürekli yenilediği koalisyon yapıları ve pazarlıklarla iktidarının sürekliliğini sağladı.
Tekrar seçilebilecek oyu alabilmesi bir yanda yeni koalisyon kurup kuramayacağına diğer yanda ise tüm baskı mekanizmalarına rağmen halktan gerekli oyu alıp alamayacağına bağlı.
Yüzde 50+1’in düşürülmesi; mevcut haliyle işlemez, işlese bile ülkeyi bir yere götürmez sistemin yeniden düzenlenmesine imkan sağlayacaksa buna kategorik olarak karşı çıkmak sadece “mevcut sistem bu şekilde devam etsin” anlamına gelir. Kaldı ki Erdoğan daha önce yaptığı gibi eğer başarılı olamazsa yine MHP’ye döner.
Seçilme için gerekli sınırın gözden geçirilmesi beraberinde Cumhurbaşkanının yetkilerinin de sınırlanabileceği, yarı başkanlık tarzı bir ara formülün hayata geçirilebileceği bir süreci getirebilir mi?
Sorulması gereken budur.
Cumhurbaşkanının ülkeyi kararnamelerle yönetmesinin sınırlanacağı, yüksek yargı ve devletin üst kurullarına atama mekanizmalarının gözden geçirileceği, rektörlerinin doğrudan sadece cumhurbaşkanı tarafından atanamayacağı, parlamentonun bakanlara güvenoyu verilmesi gibi mekanizmalarla yeniden denge ve denetleme işlevine dönebileceği bir değişiklikler bütünü konuşulamaz mı?
Gerek Erdoğan’ın güç paylaşımı konusundaki geçmiş sicili gerekse muhalefetin siyaset üretmedeki kapasitesizliği ve dağınık durumu göz önüne alındığında bunların kolay olmadığı muhakkak. Ama mevcut sistemin bu hali ile gitmesinin doğru olmadığı da o kadar kesin.
Bu durumda kategorik olarak evet ya da hayır demeden önce ihtimalleri hesaba katarak bir alternatif üretmeyi denemek gerek. Ayrıca Anayasa tartışması baştan rafa kaldırıldığında, yerel seçimlerden bir sonraki genel seçimlere kadar muhalefetin Erdoğan’ın yapıp ettiklerini konuşmaktan başka elinde çok bir gündem de kalmayacak gibi.