2023’ün bitmesine iki hafta, yerel seçimlere üç buçuk ay kaldı. 31 Mayıs’ta gerçekleşecek seçimlere yaklaşırken iktidar yıllardır takip ettiği bir disiplinle adaylarını belirlemeye çalışıyor. Bugüne kadar hiçbir milletvekili ya da belediye başkanı listesinin kusursuz olmadığını düşünürsek iktidarda da muhalefette de çok iyi adaylar da olacak, bu ismi nereden bulmuşlar denilecek tercihler de göreceğiz.
Üstelik iyi adaylarla, kibar tabirle sürpriz isimlerin hepsi aynı değerlendirme sürecinden çıkacak. Biraz siyaset biraz insan doğası biraz eldeki imkanlar meselesi.
1 Nisan sabahı başarı başarısızlık karnesinin aslında tek bir başlığı var, o da İstanbul. Diğer iller önemsiz diyen yok tabii ama herkes genel merkezlerde asıl bakılacak adresin İstanbul sandıkları olduğunu biliyor.
Sadece genel merkezler değil evlerinde oturanlarında büyük çoğunluğu kendi şehirlerinden çok İstanbul’u merak edecek. Siyasi kimliklerin güçlü olduğu şehirlerde seçmen o ilin sonucuna göre değil İstanbul’daki sonuca göre kendisini kazanmış ya da kaybetmiş hissedecek. Konya’daki AK Partili, İzmir’deki CHPli ya da Diyarbakır’daki DEM Parti seçmeninin seçim sonrası psikolojisini İstanbul belirleyecek.
Bunun da kabaca üç sebebi var. İlki, İstanbul demek nüfusu ile, ekonomisi ile aslında Türkiye demek. İstanbul seçimlerinin Türkiye siyasetinde ayrı yeri var. Burası herkesin malumu zaten. İkincisi seçim sonuçlarını şimdiden öngörmek imkansız gibi bir şey. İktidarın adayını görene kadar kesin konuşmak zaten zor ama ondan sonra da tartışmalar bitmeyecek. İktidar ne kadar iyi ya da kötü aday belirlerse belirlesin muhalefetin dağınık kompozisyonu seçim sonuçlarını sürprizlere açık hale getiriyor. Bugün iktidar da muhalefet de kazanmaya o kadar yakın, o kadar uzak. Bu da yarışı daha kritik kılıyor.
Üçüncüsü ise Ekrem İmamoğlu’nun kimliği, siyasal olarak konumlandığı yer İstanbul seçimlerini önemli hale getiriyor. Eğer İmamoğlu kazanırsa 2028’de muhalefetin cumhurbaşkanı adayına dair önemli bir eşik geçilmiş olacak. Yok eğer kaybederse Binali Yıldırım gibi kazanmasının da kaybetmesinin de kendisinden kaynaklanmadığı bir aday değil, Erdoğan’ın mevcut siyasi haritadaki tek anlamlı rakibi kaybetmiş olacak.
Bu faktörler alt alta konulunca da İstanbul seçimi, yine, İstanbul’un değil Türkiye’nin seçimi olacak.
Muhalefet kanadındaki genel hava bazı farklarla birlikte Mayıs seçimleri öncesindeki durumu andırıyor.
Bu sefer adaylar daha net, doğru. Ama tartışma adaylar üzerinden değil ittifaklar üzerinden dönüyor.
Mayıs seçimlerinden önce ittifak vardı aday tartışması sürüyordu. Şimdi adaylar üzerinde ufak farklılıklar dışında sorun yok ama bu sefer de ortada kağıt üzerinde bir ittifak yok.
Bir ittifak oluşmamasının üç temel sebebi var. Birincisi, şüphesiz, cumhurbaşkanlığı seçimlerinde yaşanan mağlubiyet. İkincisi İYİ Parti’nin ne yapmak istediğini bilmediği ama ne yapmak istemediği konusunda net olduğu müstakil siyaset tercihi. Üçüncüsü ise DEM Parti’ye oy verecek Kürt seçmenin tutumu.
Muhalefetin bu dağınıklığı sandığa nasıl yansır bunu kestirmek kolay değil. Bir yanda İmamoğlu’nun CHP tabanını aşan bir popülaritesi var. 2019’dan en büyük fark İmamoğlu’nun yüzde 40’lara varan bir oyu olduğu. Ancak bu dinamik güçlü bir “İstanbul ittifakı”na dönüşür mü, oradan dan İmamoğlu’nu zafere taşır mı şimdiden öngörmek zor.
Unutulmaması gereken seçmende uzun zamandır varolan 48-52 dengesinin halen mevcudiyetini koruduğu. Bu dengenin değişmesini gerektirecek travmatik bir gelişme yok ortada.
İktidar ve muhalefet kanadında seçmenini tatmin edememe konusunda benzer bir başarısızlık ve yönsüzlük var, diğer kampın seçmenini kendilerine çekebilecek bir performans da yok. Toplumsal algıyı derin bir şekilde etkileyecek ekonomik, jeopolitik ya da demografik bir kırılma da yaşanmıyor. Bir yanda ekonomik kriz iktidarı zorluyor diğer yanda muhalefet güçlü bir birliktelik sergilemiyor.
Kritik husus göreceli olarak daha konsolide duran iktidar seçmeni karşısında muhalefet seçmenini önce sandığına motive edecek sonra da aynı isimler çevresinde tahkim edecek aday-strateji kompozisyonunun oluşup oluşmayacağı. Seçimin sonucunu da temelde bu dinamik belirleyecek.