Her bir üyenin veto hakkı olan uluslararası örgütlerde üyelerin farklı pozisyonları savunduğu konularda her şeyden önce tek tek tüm muhataplarla meseleler ele alınır. Ayrılık noktaları ortaya konur. Sonra aralarındaki farklılıkları giderecek ara formüller konuşulur.
Eğer ki bir aktör sonuna kadar itiraz ediyorsa ya konu soğumaya bırakılır ki değişen şartlar herkesin pozisyonunu da değiştirir ya da metin tümüyle baştan yazılarak alternatif çıkış aranır. Zaman sınırı varsa da o zaman karar çıkana kadar saatler hatta günler süren pazarlıklar yapılır.
Aksi takdirde bu yapılmadan masada bir veto gündeme geldiğinde bu sefer aynı konuyu aynı şekliyle kimse bir daha gündeme getiremez. İstisnalar vardır ama genel tarz budur. NATO, AB gibi çok taraflı ve siyasal bir ortaklaşma üzerinden yürüyen örgütlerde bu usul bugüne kadar örgütleri de ayakta tuttu, ortak iş yapma pratiğini de geliştirdi.
Perşembe günü Altılı Masa ya da Millet İttifakı bütün ülkenin aylardır hatta neredeyse bir yıldır yana yakıla konuştuğu bir meseleyi son dakikada ya hep ya hiç mantığı ile ele alınca Millet İttifakı’nın son toplantısı oldu. En azından görünen o.
Kemal Kılıçdaroğlu’nun cumhurbaşkanı adayı olmak istediği zaten muhalif kamuoyunun aylardır üzerinde durduğu, bildiği mesele. Ama son iki toplantının ev sahibi olan Saadet Partisi’nin bu konuyu net bir şekilde masadaki aktörlerle konuşup bir yere getirmediği anlaşılıyor.
Aynı şekilde Millet İttifakı liderleri 100 kadar ikili görüşme yapmış olmasına rağmen aday olmak isteyen Kılıçdaroğlu’nun muhataplarından tek tek destek istemediği, toplantı öncesinde belli bir zemin oluşturmadığı da görüldü.
Tüm bunlara rağmen Kılıçdaroğlu’nun adaylığı Masa için sürpriz değildi. Dolayısıyla nereden çıktı bu denilecek bir şey yok.
Diğer tarafta İYİ Parti Genel Başkanı Meral Akşener de 2022 Eylül ayındaki “Noter değiliz” açıklamasından bu yana Kılıçdaroğlu’nun adaylığına sıcak bakmadığını söylüyor. Aslında daha öncesinde sadece Akşener değil diğer liderlerin ‘kazanacak aday’ vurgusu da aynı eleştirinin ya da endişenin farklı bir ifade tarzı idi.
Üstelik Akşener’in bu konudaki endişelerini, daha önceki Millet İttifakı toplantılarında ittifak olarak istedikleri desteği bulamadıkları görüşü ile üstü kapalı da olsa ifade ettiği biliniyor.
Dolayısıyla Akşener’in hem Kılıçdaroğlu’nun adaylığına sıcak bakmadığı hem de dünkü açıklamasında ifade ettiği gibi Ankara ve İstanbul büyükşehir belediye başkanlarının aday olmasını istediği de masa için sürpriz değildi.
Yani son toplantıda Akşener’in gösterdiği tepkiyi de masadaki diğer liderlerin beklemiyorduk deme şansları da yok.
Dolayısıyla da ‘gelmekte olan geliyordu’ zaten.
Merak edilen şu: Dün yaşanan büyük kırılmanın yaşanmaması için masadaki hangi aktör nasıl bir adım attı? Akşener ve Kılıçdaroğlu’nun arasında görünen gerilimin toplantıdan önce aşılması için nasıl bir yol izlendi? Daha doğru soru bir şey yapıldı mı? Yoksa kopacaksa kopsun bazı aktörler için günün sabahında benimsenmiş bir tavır mıydı?
An itibariyle masadaki tüm aktörlerin bir hasar tespiti yapması gerekiyor. Gelinen nokta muhalefet için büyük bir çıkmaz. Ama hiçbir şekilde asla beklenmeyen, sürpriz, nereden çıktı denilebilecek bir gelişme değil.
Hani neredeyse Kırmızı Pazartesi desek yeridir.
Aslında 6 Şubat’ta tüm ülkeyi travmatik bir sürece sokan depremler siyasete de her şeyi tekrar değerlendirmeye zorlamıştı. Tüm liderlerin depremden önce söylediklerini yeniden tarif etme, kurgulama fırsatı vardı. Olmadı.
Sokaktaki vatandaş bu kavgada kimin haklı olduğuyla ne kadar ilgileniyor ondan da emin olmak zor.