2 Mayıs’ta Sedat Peker’in Youtube üzerinden ifşaatlara başlamasından bu yana 2 aydan fazla süre geçti. Başta Mehmet Ağar ve ekibinin organize ettiği ve Peker’i hedef alan bir operasyona karşı olduğu düşünülen iddialar zamanla farklı kesimleri de içine aldı. Binali Yıldırım’ın oğlunun Venezüella ziyaretinden, Berat Albayrak ve Serhat Albayrak’ın medya ve siyaset üzerindeki planlarına, Demirören ailesinin Doğan grubunu satın almasına kadar birçok konu Peker’in iddialarında gündeme geldi.
Milyonlarca kez izlenen videolar Cumhurbaşkanı Erdoğan’la ilgili bir çerçeveye evrileceğinin anlaşmasının hemen sonrasında içerik ve tarz değiştirdi. Peker için kırılma noktası; sekizinci videoda ‘Tayyip Ağabey’ diye hitap ettiği Cumhurbaşkanı Erdoğan ile ne zaman tanıştığını, ne görüştüğünü ne eksik ne fazla anlatacağını ifade etmesi oldu. Peker önce Cumhurbaşkanı ile ilgili video yayınlama sözünü NATO zirvesi sonrasına erteledi, nihayetinde de çeşitli gerekçelerle belirsiz bir geleceğe bırakarak vaz geçti.
An itibariyle bu sürecin iki temel sonucu oldu. Birincisi Peker, Erdoğan ile ilgili herhangi bir iddia dile getireceği tahminlerini büyük oranda boşa çıkardı. İkincisi ise Peker’in iddiaları artık doğrudan bir hedef gözetiyor o da İçişleri Bakanı Süleyman Soylu.
Videolarda biraz da tarzının etkisi ile daldan dala atlayan, birçok kişi ve olaydan bahseden Peker artık doğrudan İçişleri Bakanı Soylu’ya ve çevresindeki isimlere odaklanıyor. Bu tarzda devam ettiği sürece de başına bir şey gelmeyeceğinden emin görünüyor.
Peker’in gündeme getirdiği iddialar yakın vadede hukuki bir sonuç üretecek gibi durmuyor ama ilk kalıcı siyasi sonucunu verdi. İçişleri Bakanı Süleyman Soylu iktidar siyaseti ve Türkiye gündemindeki gücünü bakanlık koltuğunda otursa bile kaybetmiş durumda.
Berat Albayrak’ın neredeyse Erdoğan iktidarının mücessem hali olarak Cumhurbaşkanı vekili gibi davrandığı süreç, Kasım 2020’deki beklenmedik istifası ile sona ermişti. Onun boşluğunu Cumhur İttifakı iktidarının siyasi kimliğini şahsında temsil eden Soylu doldurmuştu.
İçişleri Bakanı artık bu rolü oynamaktan uzak. MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli’nin kendisine sahip çıkmasına rağmen Cumhurbaşkanı Erdoğan ne Soylu’yu görevden alıyor ne de ona eski gücünü veriyor.
Erdoğan, Soylu ile ilgili iddialardan sonra kendisini sahiplenmek için 24 gün beklemiş, grup toplantısında yayınladığı videoda ise terörle mücadelenin sadece Soylu’nun başarısı olmadığını ifade edecek şekilde 20 yıla yakın devam eden bir sürekliliğin altını çizmişti.
Erdoğan Pazartesi günü bakanlar kurulu toplantısının ardından yaptığı açıklamada ise koronavirüs eylem planını ve ekonomide atılacak adımları anlattıktan sonra konuşmasının önemli bir bölümünü terörle mücadeledeki sonuçlara ayırdı.
Bu son konuşmasında Cumhurbaşkanı Erdoğan terörle mücadeleye dair verdiği örneklerin neredeyse hepsini, yurtdışı harekatlardan ve özellikle PKK, DAEŞ ve FETÖ’ye karşı Milli İstihbarat Teşkilatı’nın koordinasyonunda gerçekleştirilen operasyonlardan seçti. Cumhurbaşkanı MİT ve TSK’nın başrolü oynadığı harekatların altını çizerek, terörle mücadelede bir başarı varsa bunun Soylu’ya yazılmasının önüne geçecek bir iletişim dili kullanıyor.
Peker’in son bir ayda, Soylu’yu ve çevresindekileri tek tek hedef alması ve etkisiz hale getirme çabası, Erdoğan sonrasında da bu kadronun siyasi kariyerini zora sokacak açıklamalarda bulunması kritik bir süreci işaret ediyor. Ancak sadece gözlemlerden oluşan bir yargıya evrilmeden önce Soylu’nun zor denklemini de görmek gerek.
Bir yanda Erdoğan tarafından eski yakınlığı göremeyen, istifa söylentileri ciddiye alınacak seviyeye gelen ama istifa da etmeyen, beraberinde de görevden alınmayan ve eski gücünü kaybetmiş bir İçişleri Bakanlığı profili var. Bu durumda siyaseten sürdürülmesi zor bir ilişkide beklenen Soylu’nun istifa etmesidir.
Diğer yanda ise Soylu açısından gerek Cumhurbaşkanı Erdoğan görevde iken gerekse de seçimler sonrasında bir iktidar değişikliğinde hakkındaki bu kadar iddiaya karşı kendisini koruyacak bir mekanizmadan emin olamama durumu bulunuyor. MHP’nin bu koruma kalkanını sağlayıp sağlayamayacağı ise en azından şimdilik belirsiz. Tabii ki Soylu’nun akıbeti Cumhur İttifakı dengeleri açısından da önemli.
İçişleri Bakanı Soylu’nun en son İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu’nun kendisini İstanbul Vakfı’na kurban toplama yetkisi vermediği gerekçesi ile eleştirmesi üzerine gazeteciler karşısında sergilediği tavır ve ‘Bana yönelik o kadar itham var ki… Ben dünyanın en kötü adamıyım’ açıklaması da işte bu zor denklemin getirdiği açmazı yansıtıyor.
Son bir ayda yaşananların Ankara’da iktidar sahipleri ve güç odaklarına dönük olarak uzun vadeli hesaplar yapanlar için öğretici bir süreç olduğu aşikar.