1 Mayıs 2021’de Sedat Peker’in YouTube üzerinden başlattığı iddialar, ifşaatlar daha önce pek alışık olunmadık bir süreç başlattı. Başta Mehmet Ağar üzerine yoğunlaşan hesaplaşmalar İçişleri Bakanı Süleyman Soylu’ya yöneldi.
Arada o kadar çok işadamı, 10 bin dolar alan siyasetçiler, siyaset ve mafya için araçsallaşmış gazeteci isimleri geçti ki Sedat Peker’in iddiaları sadece bir kişi ya da kesimi değil yanlış işleyen bir sistemi işaret eder hale geldi.
Belki de o sistemle ilgili belirleyici bir noktaya geliyordu ki, Cumhurbaşkanı Erdoğan hakkında ‘sen bizim büyüğümüzsün abimizsin, seninle helalleşeceğiz abi’ diyince izlenme rekorları kıran Youtube videolarının sonu geldi. Peker aslında iç siyasete dönük konuşuyordu ama belki en önemli ilk somut etkisi Türkiye-Birleşik Arap Emirlikleri arasındaki işbirliği süreci oldu.
Organize suç örgütü lideri Sedat Peker’in bu ilk sezonu idi. Sezon finali milyonların beklediği gibi büyük hukuki sonuçlar üretmedi. Ama özellikle Soylu hakkındaki iddiaların siyasi bir sonucu oldu.
Tüm muhalefetin, eski-yeni AK Partililerin ve Soylu’ya karşı olanların, İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığı seçimlerinin kaybedilmesinin ve Soylu’nun pandemi dönemindeki sokağa çıkma yasağındaki başarısızlığı gibi bizatihi kendisinin yapamadığını Peker yaptı.
Soylu fiilen görevinde kaldı ama 1 Mayıs öncesindeki siyasal ağırlığını kaybetti. İfşa olan isimlerin yurtdışına kaçması ya da aktif görevlerini bırakmasını saymazsak aslında süreç bitmiş gibiydi. Bir de Türkiye-BAE ilişkileri nedeniyle Peker yeni video yayınlayamayınca büyük izleyici kitlesi ve siyaset, etkisi sınırlı Twitter mesajları ile gün geçirmeye başladı.
Ta ki Peker’in ikinci sezonu başlayana kadar. Elbette ilk sezondaki YouTube performansı ve teatral başarı olmasa idi sadece 280 karakterlik sıralı metinlere sıkışmış Twitter mesajları bu kadar etkili olmazdı.
İkinci sezonun ilkinden bazı temel farkları var. Her şeyden önce ülke seçim sath-ı mailine girmiş durumda. İddiaların muhataplarının ve siyasal aktörlerin tutumları değişebilir ama seçmenin dile getirilenlerle ilgili kanaat belirtebileceği bir dönem geliyor.
Dolayısıyla bu seferki iddiaların tetikleyeceği hukuki ve siyasi süreçlerin temel sebebi seçimlerin yaklaşıyor olması. Muhalefet iddiaları seçime giderken bir manivela yapmak isterken, iktidar bir sene önce kayıtsız kalabilme lüksüne bu sefer sahip değil.
Erdoğan en azından muhtemel etkiyi sınırlamak isteyecektir. Bunun için atılacak adımlar ise Peker’in etkisini sınırlar mı yoksa iddiaları teyit etmiş olacağı için daha da mı büyütür takip etmek gerek.
Bir diğer fark muhalefetin özgüvenine dair. İlk ifşaat döneminde muhalefet partileri, söz konusu suçların bir kısmının doğrundan içinde yer alan daha önce de mahkeme tarafından suç örgütü lideri olarak mahkûm edilen bir ismin gündeminin parçası olmak istemedi.
Kişisel bir hesaplaşma için mafya içi kavga ile ulusal bir arınma fırsatı arasındaki derin uçurumda siyasi aktörler net bir konum belirleyemedi. Ancak Peker’in ardından yolsuzluk ve usulsüzlük algısının toplumun geneli tarafından kabullenilmesi, iktidarı iddiaları tatmin edici bir şekilde yalanlayamaması ve Altılı Masa gibi mekanizmalarla muhalefetin kendine güvenini tahkim etmesi ile fotoğraf bu sefer farklı.
Muhalefet partileri ve siyaset dışı aktörler suç duyuruları ile yargı sistemini ve iktidarı eyleme geçmeye zorluyor. Nitekim dün İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı, Marka Yatırım Holding şirketinin patronu Mine Tozlu Sineren’in iddiaları ve SPK’nın suç duyurusunun ardından soruşturma başlattı. Bu adım ilk sezondaki, havaya bakıp ıslık çalmanın bu sefer mümkün olmadığını gösteriyor.
Hemen belirtmekte fayda var. Bu davalardan bir sonuç çıkmayabilir. Ama Türkiye tarihinde daha önce yaşandığı gibi zaten siyasallaşan yargının bu sefer belki de muhalefet lehine yine siyasal bir aktör haline gelmesini de bu süreçte izleyebiliriz.
Eğer 2023 seçimlerinde iktidar değişikliği olursa bu süreç ve birikmiş olan yargı üzerinden hesaplaşma enerjisi en fazla biraz ötelenmiş olabilir.
Bir diğer gözlenen farklılık ise iddiaların doğrudan Cumhurbaşkanlığı Külliyesi’ni hedef alması ve Erdoğan’ın en azından şimdilik kelle vermekte tereddüt etmemesi. Bu iddialar kimlere kadar uzanır şimdiden kestirmek zor.
Ama tüm girenlerin ve çıkanların defalarca kontrolden geçirildiği, hafızasında FETÖ gibi istihbarî kayıt tutmanın en kapsamlı ve ahlaksız örneğini bulunduran bir iktidar merkezinde tartışmalı görüşmeler yapılabilmesini sadece bir kişinin istisnai cesareti ile açıklamak zor.
Peker’in ikinci sezonu en az birincisi kadar toz kaldıracak orası kesin. Ama toplamda bu kime yarıyor, arkasında başka bir gündem ya da odak var mı? Bir yerde her şey yine yarım kalır mı?
Cevapsız sorular çok.