6 Şubat depreminin ardından iktidarın performansına dair çok şey yazıldı çizildi. Bunların çoğu da olumlu değildi. İktidara yakın gazeteciler, gözlemciler bile en azından ilk iki gün işlerin iyi gitmediğini kabul ediyorlar.
Kaldı ki Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın kendisi ilk iki gün eksikliklerinin olduğunu itiraf etti. Deprem bölgesinden gelen çoğu çağrıya bakılırsa başta çadır ve tuvalet olmak üzere hala karşılanamamış beklentiler var.
Normalde deprem gibi büyük felaketlerde mesele daha çok iktidarın ne yapıp ettiği ya da ne yapamadığıdır. Ama seçimler bu kadar yaklaşmışken muhalefetin performansını da detaylı bir şekilde ele almak gerek.
Görünen o ki 2023 seçimlerinin ana gündem maddesi deprem olacak. Ekonomik kriz, sistem tartışmaları, demokrasi açığı elbette tartışılmaya devam eder ama hepsi bundan sonra deprem psikolojisinin baskısı altında konuşulacak.
Dolayısıyla son iki haftada muhalefetin tutumu da Türkiye’yi kimin daha iyi yöneteceğine dair önemli bir sınavdı. Elbette iktidarları değerlendirmenin imkanları var. Sonuçta icraatlar ve geleceğe dair vaatler sorumluluk makamında olduğu için hükümet açısından daha ölçülebilir bir kriter sunuyor.
Muhalefeti bu çerçevede değerlendirmek kolay değil. Buna rağmen deprem sonrası psikolojiyi nasıl yönettiklerinden hareketle bir fotoğraf çekmek mümkün.
Deprem bölgesine gitmek, orada yaşanan drama ortak olmak konusunda muhalefet liderleri üzerlerine düşeni yaptılar. Hatta Memleket Partisi Genel Başkanı Muharrem İnce gibi deprem bölgesindeki yoğun etkinliği ile olumlu anlamda farklılaşanlar da oldu.
Fakat bu varlık daha önceki örneklerde gördüğümüz gibi bütüncül bir tavra evrilemedi. Daha önce İstiklal Caddesi’ndeki patlamada birlikte yürümemeyi tercih eden ve bireysel davranan Millet İttifakı üyeleri deprem felaketi karşısında da yine bireysel hareket ettiler.
Muhalefet İttifakı’nın seçimlere bu kadar yaklaşmışken bile ortak tavır belirleyememe eksikliği depremde de değişmedi. Elbette her bölgeye birlikte gidilmesi zor. Ancak altı liderin ilk günlerde bir yerde buluşup sonra bölgedeki faaliyetlerine devam etmeleri mümkün olabilirdi.
Günün sonunda gördüğümüz yine yuvarlak masa çevresinde verilen bir fotoğraf ve yapılan ortak açıklama oldu. Daha çok iktidarın eksiklikleri ve yanlışlarının sıralandığı açıklama neler yapılması gerektiğine dair maddeler de içeriyordu ama muhalefetin temel problemi burada da önümüze geliyor.
Metindeki cümleler önemli ama hayata geçmeleri için iktidara gelinmesi gerek. Orada da en azından an itibariyle seçim sonucu muhalefet için kesin değil.
Tek tek bakıldığında da liderlerin bireysel tutumları bir potada eritilebilecek ortak bir dili yansıtmıyordu. CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu uzun süredir olduğu gibi yine tüm liderlerden ayrışan tekil bir “ben” dilini tercih etti. Üstelik en büyük muhalefet partisinin başında bulunduğu ve cumhurbaşkanı adayı olmak istediği için diğer aktörlerin algısını da toplamda bu dil şekillendiriyor.
Sonuçta Millet İttifakı’nın ortak adayı olduğu takdirde ülkeyi bu ben dili ile yöneteceği için diğer beş liderin tutumları Kılıçdaroğlu’nun belirlediği algı çerçevesinin içinde bir yere oturuyor.
İYİ Parti Lideri Meral Akşener son iki yıldır ekonomik sorunları gündemleştirmek için araziye inmesine benzer şekilde deprem bölgesinde en çok kalan liderlerden oldu. Bu tutum Akşener’in vatandaş ile temasını diri tutuyor ancak arazide uzun kalmak, daha önce, kendisinin Ankara’da şekillenen siyasal haritanın merkezinde bulunmasını zorlaştırmıştı.
Gelecek Partisi lideri Davutoğlu özellikle Hatay’da partisinin kurduğu konteyner kenti hizmete sokarken, parti teşkilatı aynı zamanda bir yardım örgütü gibi de hareket etmeye çalıştı.
Ankara’ya dönmeden illeri ve birçok ilçeyi tek tek ziyaret eden Ali Babacan’ın bölgeden iktidara yüklenmesi ve deprem gerçeğini siyasal polemiklerin dışında somut veriler ve sorularla gündeme getirmesi olumluydu.
Millet İttifakı’nın temel iki açmazı Kılıçdaroğlu’nun söyleminin diğer aktörleri de paranteze alan bir ağırlık taşıması ve yapılan ortak açıklamaya rağmen kamuoyunda bütüncül olumlu bir toplumsal algının oluşturulamaması idi.
Diğer muhalefet liderleri arasında Zafer Partisi Genel Başkanı Ümit Özdağ ise ırkçı ve sadece yabancı değil bu toprakların temel değerlerine de düşman söylemi ile zaten kırılgan olan psikolojik bir ortamda kendisine taraftar toplama çabasından öte bir varlık gösteremedi.
Allahtan Özdağ’a gerek sosyal medyada gerek deprem bölgesinde sağduyu üzerinden tepki gösteren bir kitle oluştu. Ama bu, korkular üzerinden yapılacak siyasetin seçmende hiç karşılığı olmadığı anlamına da gelmiyor.
Günün sonunda iktidar depreme zamanında müdahalede ve sonrasındaki yardım organizasyonunda başarılı bir sınav veremedi. Karşıda ise muhalefet eğer iktidarda olsalardı hep birlikte ortak bir tutumla daha iyi bir yönetim sergilerdi algısını da oluşturamadı.