Durum böyle iken, üstelik bayram gününde bu kesimin canını daha fazla sıkmak doğru mu? Belki değil.
Zaten siyasetten yaka silkmiş bir kesim artık köşe yazılarına filan pek bakmıyor. Dolayısıyla hala içinde az biraz sabır kalmışlara yazmaya devam edelim.
İktidardan başlarsak orada konuşacak acil ve farklı başlık an itibariyle pek yok. 20 yıl değilse de son beş yılda olan bitenin ufak değişikliklerle devamı söz konusu.
Ekonomide Mehmet Şimşek’in gelmesi ile bir anda ‘her şey güzel olacak’ mottosuna evrilenlerin ayağı son faiz kararı ile tekrar suya değdi. Can Atalay’ın seçilmiş olmasına rağmen hala içerde olması ile de hukuk konusunda zaten olmayan beklentiler buzdolabının daha derin köşelerine itildi.
Hükümet kanadında kritik değişiklik dış politikada beklenebilir. O da şimdilik içerikten ziyade usulde. Dış politikada birçok başlıkta vusulsüzlüğümüz usulsüzlüğümüzden olduğu için bunu da çok küçümsememek gerek. Süreçleri takip edenler, 10 büyükelçinin az daha istenmeyen adam ilan edilme krizinde olduğu gibi bakan seviyesinde yapılan iletişim eksiklerinin oynadığı rolü hatırlayacaktır. Bazı sorunların kriz aşamasına gelmemesi Dışişleri Bakanı’nın kendi seviyesinde doğru süreç yönetimi ile sağlanabilir.
Hakan Fidan’ın; Dışişleri Bakanlığı’nı iktidarın kalifiye seyahat organizasyonundan çıkarıp kurumsal kapasitesini güçlendirilmesine, Alzheimer olmuş Hariciye’yi hafızası ile buluşturmasına, kariyer basamaklarını tırmanmanın gördüğünü eğmeden bükmeden profesyonel ve siyasi-bürokratik meşruiyet dairesi içinde yönetime iletmeye bağlı olduğu bir noktaya çekmesine daha vakit var.
Bir de günün sonunda memleketi dün de bugün de Erdoğan yönetmeye devam ediyor.
Dolayısıyla asıl dalgalı ortam muhalefette. Seçim mağlubiyetinin bir maliyetinin olması zaten beklenirdi ve olması da gerekir. Ama muhalefet partilerinde seçim sonuçları ile yüzleşmeye dirençli yönetimler ile tabanda ve teşkilattaki travma arasındaki makas o kadar açık ki an itibariyle görünen sadece bir dağılmışlık hissi.
İç gerilimin en yüksek olduğu aktör hem en büyük parti olduğu için hem de Kılıçdaroğlu’nun kendini aşan genel başkanlık hırsı sebebiyle CHP. Partide il başkanlarından genel başkan yardımcılığı yapmış bilinen isimlere kadar derin bir bölünmüşlük var.
İl Başkanları adına yayınlanan ve Kılıçdaroğlu’nu sahiplenen ortak bildiriyi Canan Kaftancıoğlu gibi isimler öne çıkarırken il başkanlarının çoğu bildiriye mesafeli bir tutum takındı. CHP içinde çok seslilik iddiasına rağmen tek sesliliğin AK Parti ile yarıştığı bir vakıa. AK Parti’de genel merkezin emri demiri kesiyor ama orada bir iktidar var. İktidarda olmanın getirdiği bir güç ve rant dağıtım mekanizması genel merkeze de istediğini yapma alanı açıyor.
CHP’de ise muhalefette olunmasına rağmen farklı ses çıkarmak göründüğü kadar kolay değil. Bunu da seçim öncesinde aday belirleme sürecinde de gördük. Alternatif aday konuşmak çoğulculuk değil ihanet, demokrasi değil Truva atı rolü olarak tanımlandı.
Üstelik bu sadece parti içinde değil partiyle ilgisi olmayan aktörler için de geçerli idi. 1 Mart akşamı “aday belli, hayırlı olsun” mesajlarına acele etmeyin diyenlerin haklı olduğu 24 saat geçmeden ortaya çıktı ama teenni ile hareket edenler eleştirilmekten kurtulamadı.
Kılıçdaroğlu dışında CHP içindeki ve başta İYİ Parti olmak üzere CHP dışındaki tüm aktörleri sorumlu gören bir yaklaşım bugün de bir direnç noktası oluşturuyor.
İYİ Parti lideri Meral Akşener seçim akşamı yaptığı konuşmayla seçmenin mesajına en fazla vurgu yapan konumdaydı. Kurultay konuşması ise İYİ Parti’nin yenilenerek kendisini daha ileri taşıyacağına ilişkin beklentileri karşılamadı.
Ülkenin geleceğinden çok, İYİ Parti’nin iç gerilimlerine sıkışan genel kurul görüntüsü ile İYİ Parti ana muhalefet partisi olmaya hala uzak duruyor.
DEVA, Gelecek ve Saadet Partilerinde ise birleşememenin travması derinleşerek sürüyor. DEVA’nın birleşme ya da ortak hareket etme girişimlerine ilk ‘hayır’ diyen aktör olması taraflar arasındaki mesafeyi daha da açıyor.
Seçimlerden önce Davutoğlu’nun ortak açıklama, birlikte seçime girme gibi önerileri bugünkü süreçten çok daha organik ve sahici idi. 21’de 21 reddetme söyleminin tortusu kısa vadede unutulacak gibi durmuyor.
Seçimlerden sonra ortak grup kurmak seçimlerden önceki yaklaşımlara göre çok daha mühendislik kokuyor. Burası doğru. Sadece mecliste daha etkin olmak için istemeye istemeye bir araya gelinmeye çalışıldığı da açık.
Ama günün sonunda bu üç partinin ‘toplumun kimin haklı olduğu ile ilgilendiği’ yargısından bir an önce kurtulması gerek. 2019 sonunda Gelecek Partisi’nin kurulmasından bugüne yaşanan süreçte aktörlerin kendilerini haklı ya da haksız gören gerekçelerinin sokaktaki karşılığı ortada. Dolayısıyla sokağı çok da ilgilendirmeyen gelecek, makam ve siyaset hesaplarının dün olduğu gibi yarın da bu partilere bir fayda sağlamasını beklemek gerçekçi değil.
Bayramlar Ankara’daki yüksek siyaset hesaplarından sıyrılıp sakin kafa ile durum değerlendirmesi yapmak için güzel zamanlar.
Siyasetten yorulduğumuz bir dönemde sevdiklerinizle hayırlı, güzel bir bayram geçirmenizi diliyorum.