MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli son 25 yıl içerisinde aldığı ya da mecbur bıraktığı erken seçim kararları ile siyaseti kendi ölçeğinin ötesinde etkilemeyi başardı.
AK Parti iktidarını getiren 8 Kasım seçimlerinin tarihini ilan ettiğinde kimse sebebini pek anlayamadı.
Şimdi bile Ankara’da o açıklama üzerine komplo kuran çoktur. Gerçi bazen komplolara gerek olmayacak ve ‘o kadar da değil’ dedirtecek kadar basit dürtüler tarihi kararları getirebiliyor.
2015’te AK Parti’nin tek başına iktidarı kaybettiği Haziran seçimlerinden sonra seçime giden yolu da Bahçeli’nin Davutoğlu ile iktidarı kurmama inadı açmıştı. Seçim akşamı Bahçeli’nin sözleri bir sonraki seçimi neredeyse mecburiyet haline getirmişti.
2018’de Cumhurbaşkanlığı ve parlamento seçimlerinin erkene alınması da bu sefer Cumhur İttifakının üyesi olan Bahçeli’nin açıklaması ile mümkün oldu.
Bu üç hamlenin hepsi kendisinden sonraki siyasi süreçleri doğrudan etkileyen adımlar olarak önemli rol oynadı.
Türkiye’de kesintisiz bir AK Parti iktidarının başlaması, AK Parti’nin kısa süreli de olsa koalisyon tecrübesini yaşayamaması, Erdoğan’ın 2019 yerel seçimlerde görünür hale gelen olumsuz etkiden bağımsız olarak 2018’de yeniden cumhurbaşkanı seçilmesi hep Bahçeli’nin hamleleri ile mümkün oldu.
1999 ve 2015 Haziran seçimlerinde yüzde 16’nın üzerini zorlasa da 2017’de İYİ Parti’nin kurulması sürecinde siyasi mevcudiyetini korumanın imkanını Cumhur İttifakı’nın içinde bulan Bahçeli dünkü liste hamlesi ile yine ezber bozdu.
Ezber bozmanın bizatihi kendisi ne kadar matah tartışılır. Ama oyun değiştirici olduğu kesin. Uzun vadeli bakıldığında da sonuçlarının her zaman MHP’nin, en azından dışardan bakanlar için o günkü siyasi çıkarları ile örtüşmediği de ayrı bir vakıa.
Nitekim siyasi akıl, seçim aritmetiği, bir yıl önce seçim yasasında yapılan değişiklik, MHP’nin araştırmalarda düşen oy oranları, cumhurbaşkanlığının kaybedilmesi ihtimalinde parlamentoda Cumhur İttifakı’nın en büyük grup olmasının önemi hepsi birlikte değerlendirildiğinde MHP’nin dünkü liste hamlesi de mantıklı bir yere oturmuyor.
Madem MHP ayrı liste verecekti ortak liste üzerinden yürütülen bu kadar hesap neden yapıldı?
Madem MHP AK Parti’nin listesinden hiç aday göstermeyecek ve AK Parti’nin en çok oy alan parti olma konumu güçlendirilip ittifakın daha fazla vekil çıkarması gözetilmeyecekti neden yasa değişti?
MHP’nin son hamlesi ile çok sayıda vekil çıkarılması ihtimali çöpe atıldı ise birçok küçük parti ile yüzde 1’lik oy dilimleri için niye bu kadar pazarlık edildi?
Bu sorulara bakınca Bahçeli’nin bu adımı niye attığını anlamlandırabilmek kolay değil. Ancak arkada farklı dinamiklerin varlığını da yabana atmamak gerek.
MHP’nin oy haritasına bakıldığında iç doğu Anadolu’da Kürt nüfusla üst üste geldiği görülüyor. Aynı coğrafya AK Parti’nin de yüksek oy aldığı yerler.
Her iki partinin aynı yerlerde yüksek oy alması ve aynı ittifak içinde olması ise aynı listede rahat hareket edecekleri anlamına gelmiyor.
Bahçeli’nin ayrı liste adımında AK Parti ile iller konusunda anlaşamamak rol oynamış olabileceği gibi siyasi yelpazede İYİ Parti, Zafer Partisi ve Memleket Partisi gibi çok sayıda milliyetçi partinin varlığının MHP’yi siyasi varlık iddiasına itmesinin de etkisi olabilir.
Bu sebeplerin hangisi daha gerçekçidir ya da Bahçeli dışardan okuması zor başka bir sebeple mi ayrı liste çıkardı tartışılır. Ama sonuçları o kadar tartışmaya açık değil.
Parlamento simülasyonları sürekli Cumhur İttifakı’nın daha ortak hareket etmesi Millet İttifakınınsa parçalı bir strateji ile sandığa gitmesi üzerine kurulu idi. An itibariyle vekil rekabeti en azından iki taraf açısından da dengede duruyor.
Millet İttifakı açısından en kötü senaryo cumhurbaşkanlığı seçim sonucundan bağımsız olarak Cumhur İttifakı’nın mecliste çoğunluk haline gelebilmesi idi. Şu an itibariyle en azından bu ihtimal azalmış vaziyette.
14 Mayıs seçimlerinin şimdilik en öngörülebilir sonucu parçalı bir meclis tablosu olarak duruyor. Bu da seçilecek cumhurbaşkanının, kim olursa olsun, parlamentoyu hesaba katmadan bugünkü kadar rahat davranamayacağını söylüyor.