Ekonomi seçim sonuçları üzerindeki etkisi en net gözlenebilen, ölçülebilen, geçmişe dönük analizlerle teyit edilebilen değişken. Türkiye’nin bugünkü ekonomik görünümüne baktığımızda ise işler hiç de parlak görünmüyor. Sadece rakamlara bakınca da anket sonuçlarının çok daha farklı olması gerekirdi diyor insan.
Rakamın cazibesi diye bir etken var. Yalan bile olsa ortaya biri bir rakam koyduğunda onu yok saymak mümkün değil. Hele bir de o rakamı dile getiren alanında tek otorite ya da resmi kaynaksa mecbur onu dikkate alacaksınız. İnanmasanız da hesabına ona göre yapmak gerekiyor.
Örnek mi? Pandemi zamanında Çin’i ele alın. Çin hükümeti ülkede pandemi sayısını açıkladığında, neredeyse yok dediğinde gidip sayamayacağınıza göre mecbur herkes o rakamla amel etti. Nitekim Dünya Sağlık Örgütü de öyle yaptı.
Bizim duruma gelirsek ekonomide TÜİK rakamlarını ister istemez dikkate almak gerek. Dün açıklanan enflasyon rakamları ile markette, pazarda, petrol istasyonlarındaki rakamlar arasında açık bir tutarsızlık var ama tek tek enflasyon paketini bireyler olarak hesaplayamayacağımıza göre TÜİK rakamlarından gidelim.
Resmi rakamlara göre yıllık enflasyon yüzde 73,5. Haziran ayında kiralara yapılacak artış oranı yüzde 40. Yani bir yıldır 5000 TL’ye oturuyorsanız gelecek 12 ay boyunca 7000 TL kira ödeyeceksiniz. Tabii eğer ev sahibi sizi çıkarıp 10 bin’e vermeyi düşünmüyorsa.
PANORAMATR olarak 2019’dan bu yana her ay düzenli yaptığımız araştırmalara göre Türkiye’nin ekonomik olarak kötüye gittiği kanaati yüzde 90’lara dayanmış durumda. Yani sokaktaki her on kişiden sekiz dokuzu bırakın ülkenin ekonomisi iyiye gidiyor demeyi gelecek bir yıl durum bugünle aynı kalacak bile demiyor.
Peki bu durumda nasıl oluyor da iktidar hala yüzde 40’lar civarında devam ediyor.
Sonuçta ekonomi bu kadar kötü ise; markette, pazarda, bankada yapılan sohbetlerin yüzde sekseni ne olacak bu memleketin haline döndü ise neden AK Parti hala Türkiye’nin birincisi partisi?
Bu soruya kesin cevap verecek biri olsa muhtemelen bugüne kadar ekran ekran geziyor olurdu. Muhalefet de bu soruya ya cevap bulamamış durumda ya da bulduğu cevabı siyasal dile tahvil edemedi.
Yine rakamlara dönersek, aylık anket raporlarında AK Parti’ye oy veren temel kimlik grupları sırasıyla İslamcılar, muhafazakârlar, milliyetçiler ve ülkücüler. Yani ekonomik krizden toplumdaki herkes kadar etkilenmelerine, hatta başka kimlik gruplarına göre daha fazla etkilenmiş olma ihtimallerine rağmen kendilerini bu kimliklerle tanımlayanlar AK Parti’ye ve Erdoğan’a oy vermeye devam ediyorlar.
Yani ekonomik daralma, hayat pahalılığı, işsizlik bu kimlik gruplarının duvarlarını esnetip oy verme tercihlerini değiştirmeye yetmiyor. Her ne kadar bu gruplarda da göreceli olarak bir azalma olsa da asıl kopanlar daha esnek kimlik tanımlarına sahip olanlar.
Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Gezi olaylarının yıl dönümünde eylemlere katılanlara ‘sürtük’ demesiyle başlayan tartışma da tam buraya oturuyor. Ekonomik iyileşme, yeni siyasal hamleler ve icraatla kendi tabanını tutması zor olan ve geride kalan tabanının ana motivasyonunun ekonomi olmadığını düşünen Erdoğan tam da bu kimlik yarılmalarına oynuyor.
Bir cumhurbaşkanının kendi vatandaşlarına bu kadar rahat hakaret etmesinin ne örneği var ne savunulacak tarafı. Bununla birlikte Gezi tartışmalarında muhalefet tam da Erdoğan’ın istediği ikileme oturuyor. Erdoğan nasıl o gün olan biteni kendine göre yorumladı ve üzerinden bir kutuplaşma üretti ise muhalefet de Gezi’yi dokuz sene önce nasıl okudu ise aynı şekilde devam ediyor.
Erdoğan’ın ekonomi, devlet yönetimi, yolsuzluklar nedeniyle oy kaybetmesinin kendi anti-demokratik ve toplumun ana damarlarını dışlayan tutumlarının doğruluğunu teyit ettiğini düşünen bir kesim var. Öyle ki her buldukları fırsatta “hadi bakalım Gelecek Partililer, DEVAlılar ispatlayın demokratlığınızı” gibi nobran dayatmalarda bulunmaktan da çekinmiyorlar.
Neyse ki bu kadar dar bir paranteze ne Gelecek ve DEVA ne de muhalefetin diğer ana aktörleri sıkışıyor.
Ekonomik verilerin kimlik kalıplarıyla geriliminden günün sonunda hangisinin galip çıkacağını görmeye de önümüzde fazla zaman kalmadı. Ancak sonuç bir dinamiğin diğeri aleyhine mutlak zaferi de olmayacak.