Kim seçimden önce haritanın böyle değişeceğini, CHP’nin ezici bir başarı kazanacağını, AK Parti’nin tarihi bir mağlubiyete uğrayacağını, “sandığa giderken Erdoğan’a vefanızı da yanınıza alın” çağrılarının böylesi boş duvarlarda yankılanacağı tahmin ederdi?
Edemezdi belki ama çıkan sonucun sarsıcı etkisi, zaten gelmekte olanın görülmediği anlamına da gelmiyor. AK Parti’nin Cumhuriyet tarihindeki istisnai ve uzun süreli başarısı 31 Mart akşamında ortaya çıkan harita değişikliğini de kısa süreli, anlık, konjonktürel bir değişim olarak değerlendirmeyi imkansızlaştırıyor.
Kaldı seçim sonucu sadece AK Parti’nin, Cumhurbaşkanının tabiri ile irtifa kaybı açısından değil CHP’nin yükselişi açısından da yerel seçim dinamiklerinin ötesinde okunmayı hak ediyor. Onun da bir yerel seçimi aşan öncülleri ve uzun bir süreci var.
31 Mart; sahadaki aktörler, sosyal dinamikler, gelecek siyaset senaryoları açısından ne ifade ediyor çok ayrıntılı olarak değerlendirmek gerek. Toplumsal açıdan 2023 seçimlerinden çok daha belirleyici bir sonuç çıktığı açık. Ancak bundan sonrasını okuyabilmek için öncesini sağlıklı bir şekilde analiz etmek şart.
22 yıllık iktidar süreci çok uzun ve doğal olarak da yıpratıcı. AK Parti bu yıpranmanın ilk hissedilir karşılığını 7 Haziran 2015 seçimlerinde gördü ve tek başına iktidarı kaybetti. Ancak arkasından gelen terör dalgasının toplumda yarattığı endişe, MHP’nin koalisyona daha ilk akşam kapıyı kapatması ve Ahmet Davutoğlu’nun başbakan olarak süreci yönetme tarzı Kasım ayı geldiğinde iktidarı yeniden yüzde 50 bandında taşıdı.
Bu zaferin, sahici sebepleri olan bir erime sürecini ötelediğinin ve aslında daha gerçekçi yapısal çözümler bulunması gerektiğinin Erdoğan tarafından algılanmadığının işareti Davutoğlu’nun tasfiyesi oldu.
AB ile vize sürecinin kesilmesinden ekonomide ilk işaretleri verilen irrasyonel yönelimlere kadar birçok yapısal sorununun iktidara çıkardığı maliyet 15 Temmuz darbe girişiminin getirdiği dalganın altında kaldı.
FETÖ darbe girişiminin daha önce gerçekleşen darbelerden daha ağır bedeli dinin toplumsal algısını kökten sarsması ve otoriterleşmenin zemin kazanması oldu. Darbe gibi hayati bir riskin direkten dönmesi ve FETÖ travması ile mücadele psikolojisi AK Parti’ye hem devleti hem toplumu yeniden kurgulamak gibi herkese nasip olmayacak bir fırsat sundu.
Erdoğan bu fırsatı kendi kişisel iktidarını MHP ile birlikte tahkim etmek yolunda kullanmayı tercih etti. 15 Temmuz’un dumanı dağıldıktan sonra iktidarın icraat performansındaki eksiklikler, darbe ile mücadele adına gerçekleştirilen haksızlıklarla birlikte daha görünür hale geldi.
2018 seçimleri iktidar açısından darbe psikolojisinin ürettiği son olumlu sonuç oldu. Nitekim 2019 yerel seçimlerinde seçmen rahatsızlığını 1994’ten beri Erdoğan çizgisinden yönetilen Ankara ve İstanbul ile birlikte önemli birçok büyükşehir belediyesini CHP’ye teslim ederek gösterdi.
Kuruluştaki elitlerini tasfiye eden, gücü tek bir kişiye, aile ilişkilerine ve dar bir sorumsuz danışman kadrosuna indirgeyen AK Parti’nin ülkeyi yönetmekteki performans açığı aslında 2022 itibariyle seçmen nezdinde sarih bir şekilde görünür halde idi.
2022 Haziran’ı AK Parti’nin toplumsal desteğinin tarihindeki en dip seviyeleri gördüğü, muhalefetin ittifak mantığı ile açık-örtük koalisyonlar kurduğu, Erdoğan’dan vazgeçme kararının alındığı zamandı.
Seçmenin Erdoğan’dan vazgeçmiş olmasını önüne kim konulursa konulsun seçeceği şeklinde okuyan muhalefet Kılıçdaroğlu’nun adaylık ısrarına direnemedi. Kemal Kılıçdaroğlu’nun kendisini tek alternatif olarak dayatması, Altılı Masanın diğer ortaklarının sanki kazanılmış bir iktidarın paydaşları gibi yukardan ‘kırmızı çizgiler’ belirlemesi, muhalefetin bir araya gelmenin ötesinde topluma sağlıklı bir yönetim önerisi getirememesi vatandaşı ikna edememesini getirdi.
Muhalefetin yönsüz ve içeriksiz birlikteliği Erdoğan’ın sınırsız seçim ekonomisi, kimlik siyaseti ve devlet kasını kullanması ile buluşunca 2023’te iki turlu seçim yine Erdoğan’ın zaferi ile nihayetlendi.
31 Mart, bu Pirus Zaferi’nin üçüncü turu idi. Ne toplumdaki iktidar rahatsızlığı kaybolmuş ne de Erdoğan’da yeniden toplumu ikna edebilecek ekonomik ve siyasi enerji kalmıştı.
Erdoğan’a on ay önce seçim kazandıran Kılıçdaroğlu’nun CHP tarafından tasfiyesi, aslında yine Kılıçdaroğlu’nun başlattığı dönüşüm çabasının olumlu havası ile birleşince 31 Mart’ta ne olacağı belliydi.
Ama nasıl ve ne kadar olacağını tam olarak görebilmek için o günün akşamını beklemek gerekti.
AK Parti elitleri yerel seçimleri sadece mahalli idare seçimleri olarak görüp geçebilir. Bu da sadece ağır çekimde gerçekleşen bir çözülme sürecini ıskalamak olur.