İki hafta içerisinde Devlet Bahçeli’nin Öcalan çağrısıyla başlayan süreç Kürt meselesinin çözüm ihtimalinden Cumhur İttifakı’nın sürdürülebilirliği tartışmasına evrildi.
Birçok konuda olduğu gibi bunda da fazla aceleci ve sert yorumlardan uzak durmak gerek. Ama durum AK Parti-MHP ittifakının detaylı bir şekilde değerlendirilmesini hak edecek kadar ciddileşmiş durumda.
Bugün itibarıyla hadi hasar tespit demeyelim ama durum analizi yapıldığında hükümet kanadında ince düşünülmüş, planlanmış, katmanları ve aşamaları analiz edilmiş bir girişimle karşı karşıya olmadığımız bir kez daha ortaya çıktı.
Hatta iktidarın iki kanadının en azından üstü kapalı bir mutabakatı ile mecburen yürütmeye çalıştıkları tutarlı bir siyasetten bahsetmek de mümkün değil. PKK ile devlet, DEM Parti ile iktidar ya da Öcalan ile örgüt arasında bir müzakere ya da mücadele yerine iktidarın iki ortağı arasında kamuoyu önünde restleşme yaşanıyor.
Bu restleşmeyi hemen erken seçim tartışmalarına ya da İttifak’ta çatlak yorumlarına indirgemek için henüz vakit var. En azından MHP lideri Devlet Bahçeli’nin temel amacı koalisyonu yıkmak ya da Erdoğan’ın sonunu getirecek bir kriz çıkarmak değil. Tam tersine son grup toplantısında ısrarlı ve tutarlı bir şekilde söylediği gibi Erdoğan’ın iktidar sürecini uzatmak.
Eğer başlattığı hamle yarım kalırsa o zaman bana müsaade der mi o da çok kesin değil.
Ancak ortada iki farklı strateji var. Ya da aslında bir buçuk. Bahçeli 1 Ekim’den bu yana son derece anlaşılır bir çerçeve içerisinde, Öcalan’ın DEM Parti grubunda konuşması gibi gerçekçiliği sorgulanacak öneriler içermesine rağmen, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın yeniden seçilmesini mümkün kılacak bir formül arayışında. Bunun için de ekonominin düzelmesi, PKK’nın silah bırakması ve DEM Parti’nin oyları ile bir Anayasa değişikliği gerektiğini saklamadan gizlemeden dile getiriyor.
Bunu yapmanın kolay olmadığının farkında. Erdoğan’ın da arzu ettiği bu nihai sonuç için başta milliyetçilerden gelecek tepkiler olmak üzere kendisinin siper olacağını, Erdoğan’ın yapması gerekenin bu stratejinin hayata geçmesi için beklenen adımları iktidar olarak atması gerektiğini ortaya koyuyor.
Karşıda ise yarım bir strateji var. Strateji nihayetinde belli bir hedefe ulaşmak için birbiriyle tutarlı taktikler bütününü ve ısrarı gerektirir. Cumhurbaşkanı’nın son grup toplantısında metin içindeki savrulmalara ve arkasından gelen kayyım atamalarına bakıldığında Beştepe cenahında böylesi bir stratejiden bahsetmek mümkün değil.
Eğer Beştepe’nin amacı süreci zamana yayıp kayyım atamaları ile söndürmekse Bahçeli buna direneceğini gösterdi. Kayyımların kapsamlı bir stratejinin parçası olduğuna inandıracak veri de kimse de yok.
Burada sorulması gereken, amacı Erdoğan’ı bir kez daha seçtirmek, bunun için de DEM Parti’nin oyunu almak olan bir yol haritası neden Bahçeli’nin bireysel inisiyatifi ile başladı ve Erdoğan bu haritaya neden mesafeli duruyor?
Üstelik daha düne kadar Kürt seçmenle taktiksel bir yakınlaşma için Erdoğan’ın hamleleri Devlet Bahçeli’nin grup konuşmalarına ve Süleyman Soylu’nun soruşturma hamlelerine takılmıştı. Şimdi Bahçeli bunun için Erdoğan’ı zorluyor, Erdoğan direniyor.
İktidar içindeki bu gerilim Kürt meselesinde bir açılıma evrilir mi ya da Öcalan DEM Parti sıralarına gelip konuşur mu bunu öngörmek zor. Hatta Öcalan’la ilgili bölüm daha çok muhtemel adımların üst limitini işaret ediyor ve kolay değil.
Ancak bugüne kadar askerle, İstanbul sermayesi ile, FETÖ ile, ABD başta olmak üzere farklı ülkelerle, İstanbul medyası ile ters düşmekten çekinmeyen, bunu yaparken de arkasında toplumsal desteği alan AK Parti bu sefer sokağa rağmen bir politikayı sürdürmekte zorlanacaktır.
İktidar ortağı MHP’nin yol açtığı, kendi tabanının iktidarın sürmesi ve terörün sona erdirilmesi için denenmesine rıza gösterebileceği, CHP’nin yekten karşı çıkamayacağı bir hamlede ayak sürümenin sebebinin en azından bugün için ne parti tabanına ne de diğer aktörlere anlatılabildiği bir çerçeve ortaya konulmuş değil.
CHP yerine, sonuç üretebilecek Beştepe ile anlaşmaya hazır Kürt aktörler kendi başlatmadıkları bir süreç sonunda sert bir bedel ödemeye başlamışken ve ortada böylesi bir demir yumruk siyasetini meşrulaştıracak jeopolitik ve terör kaynaklı güvenlik baskısı yokken, üstüne de ekonomi sebebiyle her kesimi yatay kesen bir bunalımın kaynağı olarak iktidar görülürken Erdoğan’ın bu siyasetinin sürdürülebilirliği kuşkulu.
Bahçeli’nin hamlesinde ısrarı bir sonuç üretmese de Erdoğan’ın buna karşı çıkışı zaten zor olan yeniden seçilme ihtimalini tümüyle yok edecek bir toplumsal ve siyasi travmaya ülkeyi sürükleyebilir.