Siyasi dönüşümler; doğal afetler, savaş, darbe gibi dramatik toplumsal kırılmaların dışında zaman istiyor.
Ne siyasal organizmalar kendiliğinden ve hızlı dönüşüyor ne de tabanlar o dönüşüme yüksek hızda uyum sağlıyor.
CHP’nin neden geniş toplumsal kesimlere açılamadığı sorusu “Ne olacak bu Fener’in hali?” gibi yerleşik kalıplardan biri haline gelmişti.
CHP, Cumhuriyetin kurucu partisi, kuruluş değerlerinin temsilcisi ve taşıyıcısı, toplumda daha eğitimli kesimin tercih ettiği, diğerlerine nazaran daha kurumsal, güçlü bir parti. Temsil ettiği damar arada başka siyasi partiler tarafından sahiplenilse de en azından bugün o akımı güçlü şekilde temsil ettiği ya da edeceği iddiasında olan başka bir parti bulunmuyor.
Aileden Halk Partili olanların oranı CHP’nin geleneksel olarak oy aldığı bölgelere de yansıyor. İniş çıkışlar olsa da Doğu ve Güneydoğu Anadolu, daha net ifade ile Kürt seçmenin ağırlıklı olduğu yerler dışında geleneksel bir destekçisi de hep var.
Seçmen kitlesinin ve elitlerinin yurtdışı ile entegrasyon seviyesinin de ülkenin genel ortalamasının üzerinde olduğu hesap edilirse “neden olmuyor da olmuyor?” sorusu cari bir yerde duruyor.
Buna verilecek en sahici cevap Cumhuriyetin kuruluş aşamasındaki tepeden inmeci modernleşme anlayışı ve toplumun dini ve etnik olarak verili gerçekliğini reddetme ve onu zorla dönüştürme çabası olabilir.
Cumhuriyetin aslında Osmanlı’da başlamış olan, alfabe değişikliğinden Cumhuriyet’e farklı tanımlarla geçişe kadar birçok tartışmanın Tazminat’la ilk işaretleri görülen modernleşme süreçlerini dayatmacı ve toplumsal dönüşüme süreç tanımadan tek doğru tanımlayarak yola çıkması beraberinde bugünkü açmazları da getirdi.
Bir yanda kuruluşun değişmez görülen doğrularını içselleştirmiş ve dönüşmüş bir kesim kendine ayrıcalıklı ve ayrıksı bir dünya inşa etti. Diğer yanda toplumun kalanı bu zorlamaya ve kendini reddetmeye karşı kalın duvarlar ördü.
Bu ayrışma temelde din ve etnisite üzerinden toplumdaki mevcut kimliklerle örtüşen bir kamplaşmayı beraberinde getirdi. Üstüne de güce, iktidara yani devlete sahip olmak bu ayrışmayı kurumsallaştırdı.
CHP şimdi hem bu kendini ayrıcalıklı ve doğru, kimi zaman üstün ve hakikatin sahibi gören kitlesine aslında bunun pek de böyle görünmediğini, doğrunun tek olmadığını anlatma ihtiyacı içinde.
Ancak CHP kitlesinin başkalaşması değil ama dönüşmesi tek başına yetmiyor. Karşıda da CHP’nin bu tutumunun değişmeyeceğinden de hareketle geliştirilen tepkisel politikaların yükselttiği duvarların inmesi gerekiyor.
Özellikle Kürt seçmendeki ulusalcı CHP algısı ile muhafazakar seçmendeki dine karşı CHP algısının getirdiği ön kabuller var.
Bunlar altı boş, kendiliğinden oluşmuş önkabuller değil. Dersim katliamından harf devriminin dayatılmasına, tek tip vatandaşlık tanımından kıyafet zorlamasının neredeyse son yıllara dek sürmesine ve darbelere kadar onlarca sahici gerekçe bu önyargıları besliyor. Kimsenin geriye dönmek gibi bir derdi yok. Ama arada yaşananların ağırlığı duruyor.
Söz konusu önyargılarla yüzleşme konusunda CHP lideri Kemal Kılıçdaroğlu “helalleşme” çağrısı ile özetlenebilecek bir çaba içerisinde. Geçmiş o kadar yüklü ve gerçek ki bu çabanın bir günde sonuç vermesi hem CHP tabanında hem karşı mahallede o kadar kolay değil.
CHP listesinde başörtülü aday gösterilmesini ve “İslamcılar”a verilen tavizleri iktidara gelmek için mecburiyetten yapılan taktik adımlar olarak gören CHPliler var. 28 Şubat’ta kendi vekilinin başını açan ve dindar muhafazakâr siyasete rakip olan MHP’nin yaptıklarını dert etmeyip, Hulki Cevizoğlu’nun AK Parti adaylığını sindirip Kılıçdaroğlu’na hakkımı helal etmem diyen AK Partililer de.
Bütün bunlara rağmen CHP’nin seçimler yaklaşırken oylarını ciddi oranda artırması, yüzde 30 eşiğini zorlamaya başlaması mevcut yönelimin bugünkü siyasi bağlamın da etkisi ile kendisi açısından olumlu sonuç ürettiğini gösteriyor.
Daha önce tavandan tabana inen dönüşüm ve açılım denemesi süreç içerisinde tabana sirayet edebilir. Seçimlerin kazanılması ile de tabandaki çoğulculuk ve esneklik dönüşümün daha sahici bir kimlik kazanmasına da neden olabilir.
Kılıçdaroğlu’nun bir mesajında ‘toplumu makarnacılar olarak görenlerden’ kurtulduklarına sevindiğini ifade etmesi bu açılımın sadece kimlik temelli olmadığını da gösteriyor.
CHP’nin Türkiye’de merkeze oturup oturamayacağında en önemli rolü ise hiç şüphesiz seçimlerde alınacak sonuç belirleyecek. Kim kazanırsa kazansın Türkiye’de partilerin kimlik bariyerlerinin dışında rasyonel siyasi öneriler ve performans kriterleri ile vatandaş tarafından değerlendirilmesi ise bir kazanım olur.