Ama 31 Mart sonrasında iktidar ve muhalefette nispeten daha konsolide olmuş ve göz hizasına gelmiş iki siyasi aktörün belirginleşmiş olması bazı sorunların daha ciddi ele alınmasını sağlayabilir.
Seçimlerin üzerinden daha bir ay bile geçmedi ama ulusal siyasetin dili de dinamikleri de hissedilir bir değişime uğradı.
AK Parti’nin ıstakoz, Maldivler, Rolex saat üzerinden yaşadığı “Neydik, ne olduk?” tartışması çok sahici bir dönüşüme kapı açma potansiyelini henüz taşımasa da yerel seçimlerin sadece mahalli idarelere hapsedilemeyecek bir ağırlığa sahip olduğunu ortaya koyuyor.
Bu çerçevede CHP Genel Başkanı Özgür Özel’in Cumhurbaşkanı ve AK Parti Genel Başkanı Erdoğan ile görüşecek olması önemli bir gelişme.
Erdoğan-Özel görüşmesine yüklenecek anlam konusunda temkinli olmak daha sağlıklı. Ancak yine de özellikle son on yıldaki başarısını CHP karşıtlığına oturtmuş Erdoğan’ın Özel’le görüşecek olmasının anlamını yadsımak imkânsız.
Son seçimdeki nüanslara rağmen temel motivasyonu Erdoğan karşıtlığı olan, 2002’den beri Erdoğan’ı devirmeye çalışan ve son seçim dışında hep başarısız olmuş CHP’nin de kendisine öteki olarak tanımladığı Erdoğan ile Beştepe’de görüşmesi bu kamp için de az buz mesele değil.
Belki de bu nedenle Özel, partideki tüm kurullarla görüşerek meselesi kişisel bir tercihten kurumsal bir iletişime taşıyor.
Görüşmeden hemen somut bir sonuç çıkmayabilir ama tarafların randevuyu doğrudan suçlamak ya da karşıtlıklarını kayda geçirmek için değil yapıcı bir iletişim ilk ayağı olarak değerlendirmesi Türkiye için bir kazanç olur.
Erdoğan’ın AK Parti Genel Başkanı olarak değil de Cumhurbaşkanı olarak davranabilme potansiyeli gerçeğe dönerse olumlu bir adım atılabilir. Ama bunun dışında parlamentoda küçük ama ortak adımların kurgulanması da yine bir kazanç olarak görülebilir.
Özel’in ise iktidara demokrasi, hukukun üstünlüğü, ekonomi gibi başlıklarda eleştirileri sıralamanın ötesinde son seçimlerin birinci partisi, mecliste ise ikinci parti grubu olarak diyalog kapılarını açacak öneriler getirmesi beklenmeli. Erdoğan-Özel görüşmesini partilerin farklı seviyelerde iletişimi güçlendirmesi de takip edebilir.
Her iki partinin de durdukları yer, birbirlerine itirazları düşünüldüğüne bu süreçten fazla hayalci sonuçlar beklememek gerek. Ama 31 Mart’ta iki parti arasında daha eşitler arası bir denge kurgulayan seçmen verdiği mesajın kim tarafından alındığına, kimin o mesaja nobran bir bakış açısıyla usulen göz attığına bakacaktır.
Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın AK Parti grubunda verdiği “81 ilimizde tek bir iktidar vardır, o da 14-28 Mayıs seçimleriyle milletin ülkeyi yönetme vazifesi verdiği Cumhurbaşkanı ve kabinesidir.” açıklaması bu mesajın iktidar tarafından tam okunmadığını gösteriyor.
Ülkenin ihracatının yüzde 80’inin gerçekleştiği, nüfusunun yüzde 74’ünün yaşadığı illerin mahalli yönetimini üstlenen CHP’yi yok saymak mümkün değil. Elbette yok sayabilirsiniz ama bunun siyaseti, toplumu, seçmeni ve iradesini de yok saymak anlamına geleceğini ve nihayetinde benzer bir yaklaşımın 31 Mart’ta ürettiği maliyeti bir kez daha göze almak olacağını kabul ediyorsanız.
CHP’nin de Erdoğan’ı, iktidarın genel kurumsal yapısını ve 2023 seçimlerini görmezden gelme ve takvimi 31 Mart seçimleri ile başlatma lüksü yok. Kaldı ki Özel grup toplantısından sonraki açıklamalarında bunu gözeten bir dil kullandı.
Seçmen, toplum siyasetin en temel iki aktörünün işbirliği yapmasını ya da en azından diyalog kurmasını istediğini net bir şekilde son bir senede ortaya koydu.
Bu mesaj yokmuş gibi davranmanın hem aktörlere bir fayda getirmez hem de daha önemlisi Türkiye’ye getireceği bir hayır yok.