Altılı masayı oluşturan partilerin liderleri en az altı kez her birinin ev sahipliğinde bir araya geldi. Karşılıklı olarak kaç ikili ziyaret gerçekleştirdiklerini muhtemelen kendileri bile bir çırpıda söyleyemez.
Bunun dışında da üçlü formatta ya da farklı toplantılar marjında defalarca görüştüler. Üstüne de birçoğunu liderlerin ağzından birçoğunu da çevrelerindeki danışmanlarının, genel başkan yardımcılarının şahitlikleri ile duyduğumuz üzerine her an birbirleri ile telefonla konuşacak bir samimiyet de geliştirdiler.
Ama son günlerdeki gerilim hatları tüm bu trafiğe rağmen liderlerin ana gündem başlıklarında ya içerikli bir şekilde konuşmadıklarını ya konuların çevresinden dolaştıklarını ya da konuşsalar bile farklı önceliklerle anlaşamadıklarını ortaya koyuyor.
Altılı Masa aktörlerinin, bu gerilim hatlarının üretme ihtimali olan potansiyel krizleri öteleyerek krizlerin aşılacağını beklediği anlaşılıyor. Ancak siyasette yüzleşilmesi gereken konular sadece belli bir süre ötelenebilir.
Günün sonunda ya kriz kendi gerçekliğini kendi şartlarında ve genellikle de sizin arzu etmediğiniz bir konjonktürde dayatır ve o şekilde yüzleşmeniz gerekir ya da durum öyle bir hâl alır ki siz sadece olanı kabullenmek zorunda kalırsınız.
Daha altı genel başkanın ilk buluşmalarında gündeme gelen seçim ittifakı meselesi bu bekleyen başlıklardan biri. İlk gün Millet İttifakı bitti mi ya da dört yeni parti ile genişledi mi tartışmaları yapıldı.
Kimileri Millet İttifakı etiketinin CHP ve İYİ Parti anlamına geldiği, yeni partilerle oluşan yapının daha büyük bir siyasal izdüşümü olduğu gerekçesi ile ittifakın adının değişmesini önerdi. Bazı aktörler bunu önerirken eskinin yüklerini üzerlerine almak istemedikleri için de bu görüşü dile getirdi.
İttifak isim değiştirmesin diyenler de özellikle yerel seçimlerdeki başarı sicilini, masanın en büyük iki aktörünün zaten CHP ile İYİ Parti olduğunu ve yeni bir ismin kamuoyunda kafa karıştıracağını savundu.
Hangisi haklıydı ayrı mesele ama ikisi de olmadı. Ne yeni bir ittifak ilan edildi ne iki partiyi işaret eden Millet İttifakı rafa kalktı ne de muhtemel bir seçime nasıl girileceği, seçimlerde nasıl bir yapı olacağı ve diğer detaylar konuşuldu. Geçiş dönemi adında muğlak bir kavram üzerinde mutabık kalındı.
Aktörleri tek tek ve Masayı bir bütün olarak yoran diğer mesele ise HDP ile ilişkilerin nasıl bir formatta olacağı. Konu sadece Altılı Masa için değil HDP’nin kendisi için de zor bir denklem, orası doğru.
Ama HDP hem var hem yok gibi davranmak, HDP’nin muhtemel ve hayati desteğinden vaz geçmemek ama masanın en büyük ikinci ortağı Meral Akşener’i bu konuda kimi zaman kenara itmek de bugünkü gerilimi üretti.
Eğer Cumhurbaşkanı Erdoğan HDP’yi masanın yedinci ortağı olarak lanse edip bütün muhalefeti PKK ve terör parantezine hapsetmeye çalışmasa bu konu çok daha uzun süre yok sayılabilirdi. Birçok aktör Erdoğan yüklenince netleşmek zorunda kaldı.
Masadaki hayalet ya da odadaki fil ise Cumhurbaşkanlığı adayının kim olacağı. Dananın kuyruğu burada mı kopar bilmek zor ama adaylık konusunda en önemli aktör zamanın bizatihi kendisi.
CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu diğer aktörlerin strateji, taktik, nezaket ya da beklenti nedeniyle sessiz kalmayı tercih ettiği bir süreçte kendi adaylık kampanyasını yürütüyor.
Kılıçdaroğlu bir yanda kararı Altılı Masa’nın vereceğini defalarca vurguladı. Diğer yanda da başka muhtemel aktörleri yarış dışı bırakıp sadece kendisi aktif bir kampanya yürütüyor. Bu konuda mesafe de alıyor. Üstüne de Altılı Masanın en büyük aktörü olarak vaatlerde bulunuyor.
Tek adamdan yorulmuş bir ülkede hem cumhurbaşkanlığı hem de parlamentoda bir ittifak şart iken tek bir siyasi aktörün bütün sorunları çözmek adına sözler vermesinin sahadaki karşılığı nedir ayrıca değerlendirmek gerek.
Burada mesele CHP liderinin aday olup olmaması değil. Hatta eğer kendisi aday olacaksa bunun resmi açıklanmasının yerli-yersiz gerekçelerle ötelenmesi de değil. Asıl konu bu konuda mutabakat olup olmadığı. Hatta Kılıçdaroğlu dışındaki aktörlerinin tam olarak ne düşündüğünün bilinmemesi.
Eğer tüm liderler kimi isteyerek kimi de şartlar gerektirdiği için bir yol haritasında mutabıksa kendi teşkilatlarını da tabanlarını da bu strateji doğrultusunda yönlendirebilirler.
Ancak ana gerilim hatlarında mutabakata varmadan sadece ayda bir fotoğraf vermek, arada da partilerin diğer aktörlerinin oluşturduğu krizleri yönetmeye çalışmak bir süre sonra sistemi işlemez hale getirebilir.
Bekle-gör bir siyasetse de Altılı Masa bunda sona geliyor. Üstelik karşılarındaki aktörün de Erdoğan gibi sürekli dinamik bir strateji ile ilerlediği düşünülürse muhalefetin kendi aralarında ana konularda netleşmeden ilerleme marjları daralıyor.