Medya, ekonomi dünyası, üniversiteler hatta tek tek kişiler bir yana özellikle edebiyat dünyasında da bir yerli ve milli söylemi almış başını gidiyor. Kestirmeden söylemek gerekirse, bizden olanlar olmayanlar, bizden saydıklarımız veya saymadıklarımız, güce, iktidara layık bulup bulmadıklarımız, sıra bize geldiyse artık herkesin yerini biz belirleriz anlamına da geliyor bu. Özünde ise felsefi, estetik ve ona bağlı değerler değil siyasetin belirlediği gelip geçici paradigmalar var. Gelip geçici diyorum ama birden gelip geçici bir paradigma olmadığını biliyorum bunun. Cumhuriyet tarihi boyunca, kültürel iktidarın merkezinde oturan ve onun hızla benzeşine dönüşerek bugün öne geçmeye çalışan söylem Janus gibidir ve aynı kafaya aittir. Süreği vardır ölmez kök gibi. Kolayca da yeşermeyi sürdürdüğü yerden sökülemez.
***
Son otuz yılın içinden geçmiş ve 1950 sonrası edebiyatımızı yakından tetkik etmiş birisi nazarıyla baktığımda, ilk fırsatta yerli ve milli olmak kahramanlığına soyunup da kestirme ve hükümperva yaklaşım edinenlerin sanat, edebiyat ve akademik hayatta kalıcı bir iz bırakmadığını söylemek isterim. Ancak bu bir avuntu değil. Nasıl olsa ölüm var diye yaşamaktan vaz geçilmez. Öyleyse üzerine düşünmek daha bir şart.
Yerli ve milli yazar, şair nitelemesi nereden doğup geliyor böyle? Tıpkı çağdaş ve modern yargıları gibi tam olarak hangi ölçütlere dayanıyor? Tarihten gelen duyarlık, dil, ırk, meşrep ve coğrafik çeşitliliğe sahip bir ülkede yerli ve milli hükmünü vermek o kadar kolay mı? Hatta gerekli mi? Haydi Kurtuluş Savaşı ve sonrasında gerekmişti. Şimdi, Türkiye mevcut yüzölçümü ve onun içinde yazılan/ konuşulan dilden mi ibaret? Bir de sırf bir yazarın konuları ve duyguları onu sahiplenmemize yeter mi? Şöyle soralım, bugün iştahla mili, yerli söylemine sarılanlar için, Feyyaz Kayacan ile Ece Ayhan, Sevim Burak ile Bilge Karasu, ne derecede yerli ve milli. Mustafa Necati Sepetçioğlu, İlhan Geçer, Mehmet Emin Yurdakul, Şevket Bulut’un durumları ne? Bunları yan yana veya ayrı ayrı hangi gerekçeyle sıralayacağız?
Patronaj’ın Osmanlı’da somut bir karşılığı vardı ve kendisi de yüksek zevk sahibi olduğu için özgün ile vasatı kolayca ayırabiliyordu. Cumhuriyet ile birlikte onun soyut karaktere bürünmesi, odak olarak saçaklanması, toplumdaki derin zevk kaybı, meseleyi hepten politikleştirdi. Ve yetmedi kaba ve ideolojik bir olguya dönüştürdü. Üniversiteler, dergiler, kimi yazar ve eleştirmenler onun icra kolu oldu. Bugün, yerli ve milli olma kavgasını öne çıkaranlar benzer bir icra konumu peşindedirler. Edebiyat ve sanat kendi gücünü yaratıcı etkisinde aramalıdır. Toplumsal karşılık bile yanıltıcıdır. Patronun çenesini takıp konuşma derdine düşenlerin ontolojik ve estetik zerre meseleleri yoktur. Kavramsal derinlikten yoksundurlar.
Dahası duygu ve reflekslerle beslenmiş bu tür yaklaşımlar sosyal ve felsefi bağlamda baştan sorunlu olduğu için geçmişin yanlışlarının da sağlam eleştirisini yapamazlar. Felsefe tarihi yazan yeni bir filozof için geçmiş vazgeçilmez ve temel bir dayanaktır mesela. Edebiyat üzerinden yürütülecek çalışmalarda da, özü sağlam gerekçelerden harekete geçmek gerekir. Ahmet Haşim veya Halid Ziya Uşaklıgil kimi yorum ve yaklaşımlarından dolayı yerli ve milli olmamakla itham edilmiş olabilirler. Bu ithamlar ideolojik ve estetik dışıdır. Ancak, bir toplumun edebiyatını yüksek düzeyde temsil etme kabiliyeti olanın edilecekse eğer yerli ve milliliğinden söz edilebilir.
***
Bir kritik konu da özgünlük ve özgürlüktür. İlk bakışta yazar/ şair öznenin ihtiyarında toplanan bu vasıflar, sonuçta tarihseldir. Tarih ise özgün ve özgür bireyin, sanatta yaptığı atılımın eseridir. Bakılmalı o zaman, yerli ve milli sayılan/ sayılacak olanın bu bağlamdaki yeri tam olarak nedir? Bir insan ve insanlık meselesi olan edebiyat, günlük heyecan ve kavgalara kurban edilecek kadar değersiz midir? Dahası dünün çağdaş ve modern diye parlattığı isimlerin bugünkü karşılığı nedir? Nahid Sırrı Örik’i geri iterken Behçet Kemal’i cilalayan söylemin yaşayan bir tarafı kalmış mıdır? Mehmet Emin Yurdakul’un duygularının dönemsel bir karşılığı olabilir ama sanatın saati geleceğe ayarlıdır.