Yazı adam

Ömer Erdem

Yazı adamı denilen bir varlık var. Ona her zaman rastlanır. Bir yüzyıl önce neredeyse her kültürel ve toplumsal hareketin önünde o vardı. Bugün olduğundan daha çoktu her toplumda. Dili o kurar, düşünce, eleştiri ondan doğar, sanatı edebiyatı o yaratır, kültürel kodları o çözer hatta o tanımlardı. İnsanın evrimi kültürel olarak da tamama ermişti sanki onun şahsında. 19. ve 20. yüzyıl boyunca yazı adamı bir önder kimliğine de büründü. Kimi çok yetenekli yazı adamı ise duracağı esas çizgiyi belirleyemediği için de vasatın kalabalığında kayboldu. Yazı ve oradan gelen bilginin toplumsal karşılığı da vardı. 21. yüzyılda ise önce yazı sonra da yazı adamı düştü. Şüphesiz ontolojik değil sosyolojik ve aktüel bir düşmeydi bu. Böylesi bir ortamda kimi gözü açıklar hızla öne çıktılar ve yazı adamının imgesi yanında rolünü de kapma yarışına giriştiler. Konjonktür ve yeni zamanın ruhu yardım etti onlara. Yazı adamının kavramsal varlığı ortadan kalkmadı ama bu yola gireceklerin önündeki zorluklar ve bedel daha da büyüdü. Önceden doğal bir süreç sayılan yazı adamlığı ideali artık gündemde değil.

***

Yazı adamını bugün her köşede her kılıkta yazı yazandan ayıran nitelikler var. Dile, insana, hayata ve ahlaka bağlı olmanın yanında eleştirel soğukkanlılık ve yaratıcı hayret bunlardan bazıları. İster şiir yazsın ister roman veya denemeye yönelsin yazı adamı her tür aktüel olanın dışında değil bizzat içindedir ama onun mezhebine ve meşrebine göre tutum takınmaz. Onun yüzünü kızartan ayıplar hep daha diptedir. O kendi gökyüzünde kendisine özgü kartal bakışlı bir kuştur. Yazı adamı yüksek soyutlamalar ve çok açılı eleştirel algılarla düşünür ve kalemini güncelin gelip geçici zevkine kaptırmaz. O ilkin kendisine sonra da ait olduğu dil ile bünyelenmiş topluma emanettir. Yazıyla ilkin kendisi yükselir sonra da takipçileri.

Kabul ediyorum güncel ve aktüel konuların hem cazibeli hem de maddi getirileri gözden ırak tutulamayacak tarafları var. Alkış, taraftar dopingi, mutlak haklılık ferahlaması günü kurtarabilir. Yazı yazanların tür olarak çoğaldıkları ve kendi alemlerinde bir güç ve etki çemberi oluşturdukları da doğru. Ancak yazı adamı aktüel olanın tıpkı bir duvarı pençe pençe bir ulu ağacı dolana dolana arsızca sarıp yıkıma ve ölüme sürükleyen bir sarmaşık ruhu taşıdığının hep farkındadır. Dışarıdan bakıldığında coşkulu göz kamaştırıcı hatta imrendirici gözüken bu yükselme esasta yok oluşun kendisidir. Yazı adamının yazdığı Hz. İbrahim’in tanrısı gibi güneş batınca ölmez.

Her iyi olan azalıyor bütün dünyada ama her nadir ve organik olan da yeniden değer kazanıyor aslında. Yazı yazanın çoğaldığı ve hızla aynı renge boyandığı bir zamanda orijinal olan, yaratıcı ve dil yanında öze bağlı olan sığınak vazifesi görüyor. Bu toplumda ve insanda umudun yitmediğinin de bir göstergesi. Son eşikte kime atıf yapıldığına dikkat edin o hep yazı adamıdır.

***

Her eylem bir bedel ister ve yazı adamlığının da armağanı yalnızlıktır. Şüphesiz övünülecek bir hal değil o. Doğal bir durum da değil ve yüceltmenin anlamı da yok. Seçilen değil varılan yer olduğu unutulmamalı. Ancak insan tekinin çoğulluğa teşne atılım kapasitesi bazen böyle açığa çıkar ve dünyadaki bütün devrimlerin doğası yalın ve yalnız olmaya çıkar. Bu da kadim bir kanundur.

Bir örnek düşünecek olsak geçmişten Refik Halit Karay’ı rahatlıkla hatırlayabilirdik. Öykü, roman, kronik, deneme, hatırat, gazete yazısı bütün türlerde önümüzde duran yazı adamı karakteridir o ve bu yönüyle devrindeki pek çok kudretli politik şahıs ve aktüalite adamından değerlidir. Çünkü devir insan zenginliğinin dilsel kalelerine dönüşmüştür onda. Sonrasında da pek çok yazı adamı konakladı Türkçe’de. Belki onlar çok şöhrete kavuşmadılar, kitapları çok satılmadı, insan meydanlarına sütunları, heykelleri dikilmedi. Ama bir kez dilin içinde dağ gibi yükselenlere kader bile söz söyleyemez.

Türkiye’nin değişim hızı herkes kadar yazı adamının da başını döndürüyor. Fakat ölçülebilir hız değildir onun meselesi. O hep hızın doğası üzerine düşünmektedir. Doğrular ve yanlışlar, şahıslarla değil tarihin gözeneklerinden görünür ona. Burada da ölçülebilir keskinlikten beri durur. Türkçe’nin geleceği, sanat, edebiyat ve düşünce yoluyla toplumun kurulup yoğrulması ve süreklilik fikrinin canlı kalabilmesi için üslup sahibi yazı adamlarının ısrarına ve inancına daha çok ihtiyaç var. Sınırların, mevzilerin telaşla belirginleştirildiği bir ortamda insanın tam ortasında durmak ve sözün bağlamını oradan kurmak şart. Yazıdaki kardeşlik duyarlıkla örülür özgürlük düşüncesi ise yaratıcılıkla. Vasat ölü ve sınırsız bir çöl ülkesidir.

Bir okur bir özne olarak ben yazı adamının berrak tutarlılığına ihtiyaç duyanlardanım. 21. yüzyıldan tam olarak geçmek biraz değil tamamıyla yazı adamının dilinden geçmektir. Bu tarih olarak yüksek bir sıçramadır.

Yorum Yap
UYARI: Hakaret, küfür, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. (!) işaretine tıklayarak yorumla ilgili şikayetinizi editöre bildirebilirsiniz.
Yorumlar (2)
Yükleniyor ...
Yükleme hatalı.