Yaşar Kemal- Enis Batur / Roman-Şiir

Ömer Erdem

Geçen hafta sosyal medyada bir paylaşım yapıldı. Enis Batur’un bir kitabından veya yayınlanmış metninden alınan yazılı görselde, Yaşar Kemal’in bir gün kendisini telefonla aradığı ve yemeğe davet ettiği bilgisi vardı. Şaşıracak bir şey yoktu bu bilgide. Yaşar Kemal gibi şöhretli bir yazar Enis Batur gibi değerli ve bilinen bir şairi davet edebilirdi. Paylaşımda 1984 tarihi bulunduğuna göre Batur henüz genç sayılır ve YKY gibi bir kurumun da başında değildir. Çalıştığı yer yazmıyor ayrıca. Henüz otuzlu yaşlarının başında bir şaire Yaşar Kemal’in yaptığı teklif önce Batur’u şaşırtıyor. Yeni romanının yayın hakkını büyük bir gazeteye satan Yaşar Kemal, Batur’dan çalıştığı yerden istifa etmesini ve kendisine vereceği bu satış bedelinin yardımıyla yeni bir şiir kitabı bitirmesini teklif ediyor. Batur’un söylediğine göre iki yıl çalışmadan hayatta tutacak bir meblağmış bu. Şimdiki enflasyon bütün değerleri altüst ettiği için bir tahminde bulunamıyoruz.

Enis Batur’un edebiyat hayatı macerasının böylesi renkli ayrıntılar içerdiğini bilmez değilim. Tanışmanın ötesinde belli sürelerle birlikte çalıştım kendisiyle. Bu olayı hiç duymamıştım ağzından. Bir gün okurlarla buluşmasını beklediğim nice tanıklığı vardır Batur’un. Edebiyatımızın bu ‘son posta kutusu’na neler neler düşmemiştir? Fakat böylesi tanıklıkta benim üzerine gitmek istediğim başka bir şey var. Yaşça büyük bir yazarın muhtemelen de o yıllar yakından görüştüğü bir şaire için kollayıcılığa girişmesi göz yaşartıcı elbette. Şiirden anladığı için mi bu adımı atıyor yoksa Batur’un gelecek vizyonu için mi ilerliyor bilemeyeceğiz. Hatırda tutmamız gereken Batur’un çağdaşları içinde hiç de yoksul sayılamayacağı. Ayrıca hangi şartlar içinde olursa olsun Batur’un da böyle bir beklentiye hiç girişmeyeceği. Peki nasıl yorumlamalıyız dışarıdan bakıldığı zaman alkışlanası bu yaşantıyı? Bir romancı bir şairi neden desteklemek ister? Roman şiire nasıl kucak açar? Babalık davasına girişir?

Herkes bilir ki bizim edebiyatımızın aktörleri çoğunlukla şiir üzerinden süzülüp gelir. Halid Ziya gibi aileden varlıklı, Yakup Kadri gibi ‘Karaosmanzade’ benzeri madden varlıklı romancılarımız olmuştur. Fakat eserden para kazanıp maddeten öne geçmek çok sonraki zamanların eseridir. 12 Eylül İhtilali ertesinde Özal kapitalizmi yayın, yazar, edebiyat kavramlarının doğasını da etkilemeye başlamış ve özellikle 1990’lardan sonra da çok satan yazar tipi türemiş/ türetilmiştir. Türkiye’nin kent- kır dengesizliğinde eğilip kalkan yeni sosyolojisi kültür dünyasında da farklı alışkanlıklar geliştirmekte gecikmemiştir. Bütün dünyada olduğu gibi kurgunun şiir karşısındaki zaferi resmi geçitini perçinlemiş yazar deyince daha çok romancılar akla gelmeye başlamıştır. Doğası gereği eğilip bükülmez, kolay alınıp satılmaz, onun bunun hizasına gelmez hasılı zor oğlu zor bir tür olan şiir, geriye itilmiş, şimdilerde görüldüğü şekliyle bir curcuna bir şamata bir şehrayin alemi roman adına kurulup gitmiştir.

İster istemez şöyle de düşündüm, bugün Türkiye’de Yaşar Kemal gibi roman yazarlığından zengin olmuş pek çok kişi var. Onların aklına hiç böyle bir şey gelir mi gelse bile hangi kendisini bilen şair buna razı olur tartışılır. Fakat, nasıl olup da kurgu yazarlığı, şiir yazarlığını himaye etme durumuna gelebilmiştir? Nasıl olup da birinci sınıf bir şairin son kitabı bir genç romancıyı, iyi niyetle bile olsa destekleme kıymeti taşıyamamaktadır? Bugün Enis Batur’un yazdığı son şiir kitabını şu kadar telifle alacak değil büyük gazete yayın evi var mıdır? Ve o telif Batur’un beğendiği yetenekli, otuzlarının başında bir romancıyı iki yıl hayatta tutabilir mi?

Enis Batur hem incelikli hem de kurtarıcı bir hamleyle Yaşar Kemal’in niyetinin ‘bir yazarın yeni kitabının bir başka yeni kitabın doğumuna zemin hazırlaması’ diye yorumluyor. ‘Yaşar Kemal’in istediği kendi kitabının getirdiklerinin başka bir kitap doğurmasından ibaretti’ cümlesini kurarak, geçmiş yazarların edebiyat niyetinin de altını çiziyor. Batı’da doğrudan veya dolaylı yollarla bu hamleleri yapan kurumlar olduğunu biliyoruz. Bizde ise hemen her şey geriye, daha da geriye gidiyor. Edebiyat eserini yaratırken çekilen ve mutlak gerekli olan hemen her tür bağımsızlık ve çile sonuçta değer ile değil piyasa ve başka bileşenlerle ölçülüyor. Yaşar Kemal’in 1984’de edebiyatın geleceğinden şiiri ve şairi söküp atmadığı sonucuna varabiliriz.

Bir ülkenin kültürel fanusunu belirleyen niteliklerden birisi de edebiyattır. Tiyatrodan denemeye, öyküden romana, şiirden eleştiriye değin her tür hem birbirlerini besleyecek yaratıcılıkta ve hem de kendi başlarına hayatta kalma hakkını korudukça umuttan bahsedebiliriz. Bir yazarın kitaplarının çok satması onu nitelikli bir yaratıcı yapmayacağı gibi şiir kitaplarının satmaması da şairini niteliksiz kılmaz. Fakat iş sayılarla konuşmaya geldiğinde, iş baskı sayıları ve kazanılan paralara geldiğinde, susanlar sussun, biz konuşmayı sürdüreceğiz.

Yorum Yap
UYARI: Hakaret, küfür, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. (!) işaretine tıklayarak yorumla ilgili şikayetinizi editöre bildirebilirsiniz.
Yorumlar (2)
Yükleniyor ...
Yükleme hatalı.