Adamın biri daldaki bir kuşa taş attı. Sabahtı. Bir taş daha vardı elinde. Oradan geçen birisi ona ‘kuşa neden taş attın?’ diye sordu. O, elindeki diğer taşı gösterdi. ‘Bak, benim taşım burada, başka birisi atmış olmasın taşı kuşa?’ Gördüm, sendin atan taşı, üstelik ikimizden başkası da yok ortalıkta, söyle kuş sana ne yaptı? Diğeri, ‘yanılıyorsun, üstelik bu taşı yerden kaldırdım ki birisi kuşu taşlamasın, benim asıl derdim budur, sen neden söz ediyorsun?’ diye çıkıştı. Gözleri büyümüştü az önce kuşa taş atan adamın, kendisine neden kuşa taş attığını soran adama bir adım yaklaşmıştı. Kuşa taş atanı gören ve bunu neden yaptığını soran, iki adım yana çekildi ‘ taş attığını görmemiş olsaydım neden taş attığını da sormazdım.’ Kuşa taş atan adam, kuşu senin taşlamayacağını nereden bileyim, belki asıl sen kuşu taşlamak istiyordun. Yoksa durup dururken bunu uydurmazdın’ dedi ve bu kez iki adım daha öne çıktı. Peki, dedi kuşu taşlayan adamı gören adam, senin kuşu taşlamış olmanı söylemekten geri durmayacağım. İnkar etsen bile kuşu taşladığını biliyorsun. Kuşu taşlayan adam, kuşu taşlamadığını söyleyip duruyordu. Biraz daha burada kalırsa tatsızlık çıkacaktı. Sessizce yoluna devam etti kuşa yaş atanı gören adam. Elindeki taşla başka daldaki kuşa taş atmaya devam edecek miydi acaba? Bu ihtimal canını daha bir sıktı. Kuşun yerine koydu kendini.
Kuşu taşlayan adam, bir süre kendisine kuşu neden taşladığını soran adamın arkasından baktı. Gözleri ok gibi deliyordu boşluğu. Sıktığı elini gevşetmişti. Taşın ısındığını fark etti. Dala yeni kuş konmuştu. Kolunu kaldıracaktı ki o an birinin yaklaştığını fark etti. Tanıdığı biri ona yaklaşıyordu. Yaklaşan adam, az önce kuşa taş atan adama merhaba, ne güzel bir gün değil mi, baharın içindeyiz, ağaçlar uyanıyor, kuşlar desen şen. Gülümsüyordu. ‘Evet haklısınız. Duyarlığınıza da hayranım. Hem ağaçlardaki uyanışın farkındasınız hem de kuşlardaki neşenin. Nice insan ağacın altından geçer de su yürümüş dalı bilmez, yetmedi o dala konmuş kuştan habersizdir.’ Ben öyleyim’ dedi, az önce daldaki kuşu taşlayan adama yaklaşıp günaydın diyen adam. ‘Ağaçları, kuşları, balıkları, bulutların hallerini, hangi rüzgarın hangi yağmuru getireceğini bilmek ve ona göre davranmak hüner olmalı.’ ‘Bu kuşlar, bu ağaçlar olmasa, şu rüzgar yüzümüzü yalayıp geçmese, insan şakayıkla ortancayı birbirinden ayıracak görgüye sahip olmasa, hayatın ne kıymeti kalırdı. Değil mi, öyle değil mi, diye karşılık verdi kuş taşlamış adam. Haklısınız, haklısınız, doğadan öğrenecek çok şeyimiz var. Şimdilik hoşçakalınız.
Kuşu taşlayan adamı gören adamla, kuşu taşlayan adamı görmeyip de onunla ayak üstü kuşlar, ağaçlar, balıklar, rüzgarlar ve bulutlardan konuşan adam aynı yerde çalışıyorlardı. Her gün fırsat buldukça hayattan, insanlardan, olup bitenlerden söz açıp kahvelerini yudumluyorlardı. Yine o sabah çalıştıkları yerin terasında karşılaştılar. Kuşu taşlayan adamı gören adamın yüzü biraz düşüktü. Huzursuz olduğu ilk bakışta anlaşılıyordu. Öteki ise neşeliydi. Kuşlardan, ağaçlardan bahsetmek ona iyi gelmişti. Yol boyunca tekrar tekrar kuşların, ağaçların, rüzgarların dilinden anlamanın insanı inceltip geliştireceğine, ruhunun ağırlığını alıp onu daha sevecen ve barışçıl yapacağına hükmetmişti. Hayat her yerde birbirinin aynıydı. Markalar ve mekanlar değişiyordu. Tabiat öyle miydi? Bunun için daha dikkatli olacağına kendi kendisine söz vermişti. Peki bu arkadaşına ne olmuştu böyle? Hasta mıydı? Yoksa?
O daha bir şey sormadan kuşun taşlandığını gören adam, ‘yüzümün asıklığının farkındayım, işle veya seninle ilgisi yok, kusura bakma. Günaydın bu arada. Baharın içindeyiz. Ama.’ Ama dedi, kahvesinden ilk yudumu alırken sağ kaşını soruyla yukarı kaldıran. ‘Bu sabah daldaki kuşa taş atan bir adama rastladım. Çok üzücüydü. Bir insan daldaki bir kuştan ne ister? Çıkıp oturacağı, arsa çevirip bina yapabileceği bir yer değil ki ağacın dalı. Üstelik adam kuşa taş attığını da inkar etti. Neredeyse kuşu taşlayanın ben olduğuma getirdi sözü.’ Şaşkın ve üzgündü. Haklısın, dedi arkadaşına, çok üzücü bir durum. Bazı insanlar böyle. Sanki kötülük için doğmuşlar. Adama müdahale etmekle iyi etmişsin. Ben de bu sabah bir tanıdığa rastladım. Ne tesadüf. Kuşlar, ağaçlar, rüzgarlar, balıklar, bulutlar hakkında konuştuk. İçimi açtı ona rastlamak. ‘Güzel, hayat hepten kötülük ve kötülerden oluşmuyor ki. Bak bu sabah yine birlikte kahve içiyoruz. Yakında ön bahçedeki ağaçlar çiçeğe durur. Erguvanlara da ne kaldı. Değil mi?’ Öyle öyle diye destekledi adam arkadaşını. Bahar içindeyiz. Kötüler olsa da böyle bu. Kuşların da sesi geliyor.