UPTHEREPUBLIC

Ömer Erdem

Samuel Beckett hiç de istemediği halde biyografisini yazmak için yanına gelen ve İspanya İç Savaşı hakkındaki fikrini soran bir yazara; ‘ UPTHEREPUBLİC!’ cevabını vermiş. Tırnak içindeki ifadenin başında, sondaki ünlemin tam tersi, yani noktası yukarıda olan cinsten bir işaret var ama teknik olarak onu yazamadım. ‘Beni bilindik yerlerde arama, çünkü ben oralarda bulunmam’ demek istemiş bu yanıtıyla meşhur Godot’yu Beklerken müellifi.

Hayatta her şey bugün daha bir iç içedir ve geniş anlam bütünlükleriyle çevrilmiştir. Bambaşka bir bağlamda söylenildiği sanılan bir söz, tam da söylemek istediğinizin ifadesi oluverir. Yine meşhur bir anlatıdır, General De Gaulle zamanında, Fransız hükümetinin bakanlar kurulu toplantılarından birisi yapılacakmış. Kültür Bakanı Andre Malraux bir sebepten yurt dışında bulunuyormuş. De Gaulle toplantının iptalini istemiş. Orada bulunan bakanlardan birisi; ‘ama efendim görüşeceğimiz konular kültürü içermiyor’ deyince general; ‘Fransa’da her şey kültüre çıkar’ cevabını vermiş.

***

Bizde de en çok vurgu yapılan ve hemen ilk işte unutulan konuların başında kültür gelir. Hayatın içinden kimyasal yöntemlerle ayrıştırılacak bir şey sanılır. Ve ne kadar kültürden dem vursanız, kaleminizi oraya akıtsanız Türkiye’den çıkmanız, siyasal iklimin havasına dahil gözükmekten kurtulmanız mümkün olmadığı gibi istemeden ona benzemeye başlarsınız. Oysa mesele tam da bu. Türkiye’de her şey siyasetten öte kültüreldir ve bu yönden bakılmadıkça çıkış yolu hiç yoktur. Neden?

Beckett’a dayanmam elbette sebepsiz değil. Geçen gün akşam haberlerinde gördüğüm bir hadise ile Molloy yazarının cevabı neredeyse aynı anda üst üste bindi zihnimde. ‘Beni bildik yerde arama, çünkü ben oralarda bulunmam’ diyen yazar, önümüze bir ışık da düşürmüş oldu. Artık bu kadarı da yeter demiştim kendi kendime. Bu tam bir insanlık suçu ve kabul edilebilir bir yanı yok. Türkiye bunu hak etmiyor. Biz buna layık değiliz.

Hatırlanacağı üzere geçen hafta bir askeri eğitim uçağımız Isparta yakınlarında düştü ve üç askerimiz şehit oldular. Ölümün neredeyse sıradanlaştığı bir zaman diliminde insan ve insanlık olgusu nasıl da unutuluverdi yine. Askerlerden birisinin acı haberini ailesine ulaştırmak için görevliler yola çıkıyorlar ve yanlarına gazeteci ve televizyoncuları alıyorlar. Acı haberin muhatabı yaşlı kadın, evine doğru yaklaşan bu kalabalık karşısında merakla korku arası bir duygu gelgitine kapılıyor. Bu arada tahmin edebileceğiniz gibi kameralar kayıtta. Kadının yüzü daha bir acıyla doluyor. Bir akkor boşluğuna düşüyor.

Şimdi bir edebiyat eserinde, bir romanda veya öyküde, hatta bir sinema filminde, o kadının haber öncesi hayatına hızla dönülür ve oradaki insani doğallık dile dökülür. Sonra da anlatımın gerilimi ağır ağır yükseltilir, olaydan öte olgu vurgulanır. Olgu kavramsal ve soyut, olay anlık ve geçicidir. Bir romanın başarısı o an içindeki insani gerilim ve trajediyi ne ölçüde yansıtabilmesinde aranır. Sinema filmi de kurgu yoluyla aktarır bu ‘insanca ve pek insanca’ olan hali.

***

Ne yaptı bizim haberciler, kayıttan hiç çıkmadılar ve o kadının insan olma, bir anne, bir evlat sahibi olma, beklemediği bir haber karşısında şoka girme durum, hak ve ihtimalini hiç gözetmeksizin, anın şehvetine, pornografisine kapıldılar ve bu kayıtları aktardılar. Ahmet Hamdi Tanpınar; ‘bir insanın bulunduğu yerde anlatılacak çok şey vardır’ demişti. Şimdi, bu ülkede, çok insanın olduğu yerde, insanın hiçbir yeri yok demek ki. Öyle olduğu için de hiçbir olan biten, kültürle irtibatlandırılamıyor. Çünkü kültürle birlikte bireysel ve toplumsal sorumluluk devreye girecek ve insanı o can alacı yerinden yakalayacaktır. ‘ Beni bilindik yerlerde arama, çünkü ben oralarda bulunmam.’ deme seviyesidir bu.

İlk yorum yazan siz olun
UYARI: Hakaret, küfür, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. (!) işaretine tıklayarak yorumla ilgili şikayetinizi editöre bildirebilirsiniz.