Puşkin, Erzurum Yolculuğu’nda Tiflis’ten de bahseder. Sıcak ve şifalı suları yanında iklimine de gönderme yaparak Tiflis isminin sıcak yer anlamına geldiğini yazar. Tiflis, Kars, Erzurum hattında gözetçi bir Rus kartalı gibi dolaşırken Hristiyan olmayan bölge halklarına kimi dokundurmalarda bulunur. Bir tarafı Afrikalı Puşkin bu sert bölgede dolaştıkça kendisini de arar âdeta. Hamamlarını ise öve öve bitiremez. Keten keselerden süzülen sıcak ve sabunlu sular yorgun tenini rahatlatmıştır çevik şairin. İstediği kadar kendince dokundurmalarda bulunsun bir şairin bir yerden geçerken bıraktığı iz başkalarınınkine benzemez. Tüccar mal götürüp para bırakır, asker kan döküp ölüm getirir belki ama sonunda mal da para da yok olup gider. Ölüm acılarla toprağa siner. Geçmişe dair sözlerin içinden geleceğin ipuçlarını bulmak için yazılanlara bakmak gerekir yine de. Elimde olsa bir şairin görmediği şehir bırakmazdım. Davet ederdim onları. İster dokundursunlar ister öve öve bitiremesinler bir şairin gözünün değdiği şehir ebediyen başka bir şey olur onu düşünürdüm. Şimdilerde dünya piyasasında şairlere pek yer olmasa da yine dönüp bakılacaktır bir gün bıraktıkları izlere, izlenimlere.
Gece geniş caddeler ve gür ağaçların donattığı şehre girdiğimde çok da şaşırmış değildim. Her ne kadar Ahmet Haşim ‘gündüzün aleladeleştirme’sinden dem vursa da benim uyandığım Tiflis hiç öyle değildi. İki dağın arasında, Kura nehri boyunca sağa sola yayılmış nazlı ve sade bir görünüme sahipti. Mayıs ortasından itibaren her yönden fışkıran yeşillikler bulanık suyun doğal akışını tamamlıyor, insana farklı bir yerde olmak duygusunu veriyordu. İddiasız, temiz, çağrışımlı, genç ve bir o kadar da kendisiydi. Duyduğuma göre ağaç kesmek yasakmış burada. Tarım ilaçları hiç kullanılmıyormuş. Büyük cezası varmış. Yaz boyunca sıcağın kamçıladığı şehri koruma yöntemi olduğu kadar coğrafyanın avantajından dolayı yemyeşil olan dokuyu devamlı kılma isteği de barınmalı bu tutumda. Son zamanlarda Avrupa Birliği’nde serbest dolaşma hakkı ve biraz deşildiğinde bir vesileyle akan Amerikan yardımlarının da etkisiyle makyajlı değil fakat fiziği yerinde, kendi oyununa çıkmaya hazırlanan hevesli aktör havası da seziliyor her yanda.
Gürcü dili kadar alfabesi de şifreye benziyor. Dünyanın bu kadim dilini dışarıdan gelenlerin öğrenmesi kolay değil. Düşünmeden edemez yine de insan, acaba burada tutunmanın şartlarından birisi miydi böylesi sarp bir dile sahip olmak. Fakat şehre yayılan atmosfere bakıldığından herkes hâlinden memnun. Geride, kale yamaçlarında, yoksulluğun çürük dişleri görünse de böyle bu. Rusya’nın Ukrayna’ya saldırması hayli yankı bulmuş. Ağaç gövdeleri Ukrayna’nın renklerine boyanmış yer yer. Hedefine ulaşacak bir Rus işgali Gürcistan’ı da hazır lokma yapacaktır çünkü.
Tiflis kitap fuarı sebebiyle kulak verdiğimiz kimi yayıncı ve yazarlar, doğrudan milliyetçiliğe dayanmayan fakat kültürel duyarlıklarla çevrelenmiş ciddi bir hassasiyet içindeler. İstanbul Ticaret Odası ve Kültür Bakanlığı’nın iş birliği ile odak ülke Türkiye buluşması fuar alanında hayli canlılık oluşturmuş gözüktü bana. Bunca yakınlığa rağmen kültürel bağlamda daha etkin ve nitelikli işlerin yapılabilmesi için organizasyonların ötesinde, yaratıcı yanı ağır basan çalışmalara yönelmekte yarar var. Türkiye sermayesi değişik vesilelerle burada alan genişletirken kalıcı olanın kültürel dinamiklerini de hesap etmek zorunda. Nasıl, hangi yolla? Şüphesiz eleştirel aklı gelişmiş, devlet boyasından azade insanlarla. Kurumlar kolaylaştırıcı ve yol açıcı olabilir fakat Türk Edebiyatı doğal yollarla Gürcü dilinde karşılık bulmalı. Tıpkı, Çağdaş Gürcü Edebiyatı’nın bizde hak ettiği ilgiyi görebilmesi gibi. İşte o zaman İstanbul’a gözü değen şair ve yazarların Tiflis’e dönüşte yayacakları daha kalıcı olacaktır.
Sabah erken uyanıp da güneşin Kura nehrinde cilvelerine şahit olursanız yol sizi kuş sesleri arasında Arnavut kaldırım taşlarıyla bezenmiş sokaklara çıkarır. Ateş tuğla örmeli duvarlar, güzeller gibi salınan serviler, bir yapımın mini gagası benzeri açık balkonlar, geniş parklar, sanatla yontulmuş heykeller, Selçuklu kümbetlerini çağrıştıran irili ufaklı kiliseler, şehrin her zaman güvenlik kelepçesi olmuş kale ve görkemli çınar ağaçları. Tiflis’i kuran canlı varlıklardan sayarız kolaylıkla çınarları. Nehir suyundan beslenen kökleri upuzun nehir boyunca insana güven telkin eder çoktan.
Ayrıca gastronomi bir şehrin ana çehresini verir. Zengin şarap kültürü yanında kolaylıkla tercih edebileceğiniz yemekler, hayatı el üstünde tutan çalışkan kadınlar tarafından sunulur. Genel görünüm paranın getirdiği görgüsüzlükle değil yaşama zevkinin donattığı yalınlıkla çevrelenmiş durumda. Tiflis her köşesiyle, daha bunu saymayız tekrar gel, diye fısıldar...