Bakmayın siz ‘sözün düşüşü’ aldatmacalarına. Doğrudur, söz düşmüştür düşmesine, ama bu ebedi bir düşüş değil sadece çağdaş bir durumdur. Eğer öyle olmasaydı konuşmak için hiçbir gerekçe kalmayacak, insan dil öncesi ilkelliğine geri dönecek ve dille yaratılmış ne kadar değer varsa rafa kaldırılacaktı. Bugün söz konusu olan, sözün temsil meselesidir ve söz, temsil krizi yaşamaktadır. Sözün gücü, ne söylendiğine değil asıl onu temsil edene göre can bulup değer kazanmak zorundadır. Düşen, kollektif sözün gücüdür. Ayağa kalkacak olan ise yeni özneye bağlı özgür sözdür.
Geçmişte, söz ve ona bağlı değerler ortak bilinçle birbirini besleyip destekler ve oradan aidiyet vasfı ağır basan bir söz karakteri oluşurdu. Bu karakter, sözü en geniş manada kitleselleştirir, büyüleyici bir etkinliğe kavuşturur. Onun dolaylı muhatabı fert, bu büyüleyiciliğin halesine katılmayı arzular.Hayatın bütünlüğü ve inancın çemberi sigorta vazifesi görür söze. Şimdi bu bütünlük parçalanmış, din dahil her bir parça yalnızlaşmıştır. Söze bağlı müzik, edebiyat, düşünce, mimarlık, gibi doğrudan veya dolaylı ne kadar örüntü varsa onlar da paylarını aldılar bundan. Rüya bozuldu. Mülk parsellendi. Bu modernizm yanında kapitalizmin doğurduğu bir sonuçtur. Ancak hakikat değil. Varsa bir hakikat, bu gerçekliği olduğu gibi kabul etmektir.
Söz adamı, ister şair olsun ister romancı, bugün sözün kitlesel karşılığı ve / veya piyasa değerine değil temsil karşılığına bakmak durumundadır. Ne kadar özgür ve kendisidir o söz? Ve o sözü taşıyacak özne, ne denli başka dayanak ve desteklere bağlı/bağımlı olmaksızın ayakta kalmak iradesine sahiptir. Eğer böyle değilse, bugünün söz sarf edicileri özgürlüklerini yitirmişlerdir. Bir destek sahibi olmaksızın kendilerini ifade etme iradesi taşımıyorlarsa zaten çoktan ‘düşüktürler’. Sözün gücü, kitlesel çoğulluğu veya piyasa değeri ile değil, hangi yalnızlığı ve tekilliği göze alabileceği ile ilgilidir bugün.
Her tür hedefi kitle ve ona bağlı iktidar örüntüsüyle irtibatsız bir sözden bahsediyoruz biz. Sahibine veya muhatabına göre konuşan, açığa çıkan, can bulup büyüyen bir söz değil maksadımız. İster yazıya dursun, ister bir sinema filmine, tiyatro oyununa, resme, müziğe dönüşsün, etrafında oluşacak tanıtım, propaganda, maddi destek, güç ilişkisi olmaksızın, sadece kendi değeri ile var olan bir söz maksadımız.
Günün dünyası bir yandan bütün insani ilişkileri, düşünce ve hayat değerlerini parçalayıp koparırken, sıra söze geldiğinde onu tek bir yerde toplamaya çalışıyor. İnsanda yeşerme ihtimali bulunan her değeri kontrol altına almak, soyut bir aidiyet kültü etrafında onu eritmek istiyor. Çünkü biliyor ki, söz insanın en eski ve en etkili değeridir ve o zaten insandan insana bir kalkışın adıdır. İlkin sözün düştüğüne, artık onun bir değerinin kalmadığına inandırmak, bu saklı potansiyeli devreden çıkarmak anlamına da geliyor. O sebepten söz söyleme durumundaki kişileri (kişilikleri değil) bir şekilde kendi etrafına toplayarak kendisini korumak istiyor.
Başlangıçta söz vardı demek, gelecekte de hep sözün varolacağının müjdesidir. Foucault’nun ‘parrhesia’sı bu müjdeyi hakikat ile ilişkilendirir. Hakikat ise, insanı aşan bir değer değil, tam da insan ile anlamını bulan bir kavramdır. Çok zaman hakikat, insan ötesi, insan dışı bir konu gibi anlaşılmaktadır. İnsansız bir hakikat uzayın boşluğu gibidir. Orada yönün bir hükmü kalmaz.
İşin şaşırtıcı yanı hakiki söz hep yalnız ve sahipsizdir. Sözün kitlesel manada propaganda ve pazarlama biçimi alması, din, politika veya sanat yoluyla büyümesi, yine sözün kaynağı özneyi silmekte, onu temsilsiz bırakmaktadır. Yine başlangıçta söz vardı demek, söz bir yerde duruyordu, insan gitti onu aldı demek değildir. İnsan söz ile başladı demektir. O söz olmasaydı, insan da olmayacak, kendisi kalamayacaktı demektir.
Söz adamı, şair, yazar, düşünür, işte bu tek, tekil, tekinsiz ve kendisi dışında bir güce yaslanmayan, özne demektir. Söz, şair ve yazar, sanatçı, düşünür, kendisini unutup dışarıya baktığı için düşmüştür. Bugün de dikkat edelim, yazdıkları, konuştukları değer yitirmeyen kişiler, sözün gücünü kendileri dışında aramayanlar arasındadırlar. Sözün değeri durduğu yerdedir.