Bütün çağlar boyunca içi en fazla oyulan kavram ‘sevmek’ olmalı. Her fırsatta ağaca duvara, kile tablete, deriye kemiğe, havaya suya bile yazılan nadir kelimelerden biri o. Bazen bir durum ama çokça arayış ve dileğin karşılığı. Bir koruma iştiyakı olduğu kadar çokça korunma yakarışı. Kelimenin Türkçe etimolojisi üzerine gitmek mümkün mü bilmiyorum ama sanki ne kadar geri gidilse o denli karanlıkta kalacak gibi. Gerçi onunla hatırı sayılır kelimeler de türetilmiş. ‘Sevinmek’ten tutun da ‘sevinç’e, ‘sevdirmek’ten çıkın da ‘sevgili’ye kadar nice kelimeyle karşılaşırız. Tek başına kaldığı zaman, bir ek almadan ya da başka kelimeyle birleşmeden emir, yön, hareket bildiren kelimelerin doğası ilginçtir. ‘Sev’ dediğiniz zaman da hem bir dileği hem de yönergeyi ifade edersiniz. Hatta ‘sevme’ denildiğinde bazen tam aksine, ‘sev’ dileğini bile karşılarsınız. Fakat kabul etmek gerekir ki insan ağzına en yakışır kelimelerden biridir ‘sevmek’. Sadece ağzına mı; aklına, hayatına, duygu ve düşüncelerine, hasılı, hemen her hâline. Sanki o daha zihinden doğup da sesle şekillenirken her seferinde dünya yeniden doğar. Bir şeyin başını değil fakat asıl sonunu sevgiyle tarttığımızda sevginin niteliği ortaya çıkar. Çünkü sevgi tortudur. Dünyada olmanın tartısı odur.
Herkes bunca sıklıkla bunca ısrarla sevgiden söz ederken neden her yerde ve her devirde azdır sevgi? Dinler, öğretiler, inançlar, insanı eğitmeye çalışan hemen her yol niçin ona vurgu yapar? Bu denli yaygınlık, tekrar, ısrar, uyarı neden gereklidir? Kendiliğinden, öylesine, sebepsiz, kolayca gerçekleşmez mi sevgi? Hayır. Zordur sevgi. Canlıların çoğunda bulunan koruma içgüdüsünü sevgiyle karıştırmamak gerekir. O içgüdü çokça bileşenle yan yana durur. Anında yön değiştirebilir. O sebepten sevgiden zoru yoktur. Bir elmayı, eşyayı, kuşu, böceği, çiçeği, manzarayı, yemeği sevebilirsiniz. Bu size zor gelmez. Fakat sizin sevginizden karşınızdakinin haberi olmaz.
Sevgi karşılıklılık ilkesine bağlıdır. İster tek başına insanın kendi içinde görünüp kaybolsun isterse başka bir gözün ışığında parlasın, duyguyla hissedilir akılla karşılanır o. İçinde fayda olan, değişimi başkasıyla mümkün olan şeyler ise hevesle ilgilidir. Heves kişinin kendisiyle sınırlıdır; sevgi bu sınırı aşmak, başkası ile ilgilenmek, onu da düşünmektir. Fakat hayatın devamı, canlılığı, rengi, şevki için o da gereklidir. Ne var ki heves sevginin yerini aldığında sevgi ağır ağır dibe çöker. Kaybolur. Yiter. Manevi bir küsük gibi vadileri dolaşır. Sevgi hevesin ötesinde ruh ve düşünce ile bir sonuca varmaktır. Bilmektir kısaca. Sevgi, ölümsüz bir bilme yöntemidir. O yüzden bilen insanın sevgisi asıl sevgi sayılır. Bilen insan acıyla sever, acı çekerek değil.
Sevgiyi insanın elinden alıp onu hevesle oyalayacak çok şey var dünyada. Her şeyden evvel ezeli bir tembel olan insan kolayca kendisinden çıkıp başkasına koyulmaz. Meğer ki aşk gibi nadir bir şey olmasın. Ne var ki o da doğal bir durum sayılmaz. Aşkla sevgiyi birbirinden ayıran eşik böyle şekillenir. Aşk vahşi, ilkel, doğa dışı ve belki de en gizli yanımızdır. Aşk doğar ve batar. Fakat bir kere düşünce katına çıkan sevgi sebeplerin doğurganlığında köklenip çoğalır. Su gibi şekilden şekile bürünse de hayatiyetini yitirmez.
Buna rağmen sevgi arayışı bitmez çünkü belki de henüz insan çok az varabilmiştir ona. Geçmişe bir anlık nazar kılındığında bunca ölümün, kanın, kıyımın, kötülüğün, yıkımın sebebi ne olabilir? İnsan arkaik bir yitik gibi âdeta en vahşi hâlde bile onu arar. Hiçliğin girdabından kurtulmak ister.
Nasıl başaracak insan sevmeyi? Bunca akıl çelici, kışkırtıcı, baş döndürücü, yol saptırıcı ses, ışık, vaat, heves arasında o bir türlü unutamadığı şeyi nasıl bulacak? Doğrusu bunun cevabını bulduğunu söyleyip de birer şifa reçetesi şeklinde dağıtan her sesin yanıldığını görmek şaşırtıcı değil. Kolay diyorlar çünkü, ne var ki. Sevmek çok kolay. Bir çiçeği eline al, seyret. Bir kuşa, buluta, kedi yavrusuna, güzel kadına, elma çekirdeğine, deniz köpüğüne bakman yeterli. Kalbini dinlemen iç sesine kulak vermen kâfi. Bir su kenarına otur, fanilikteki sonsuz akışı düşün. Bak nasıl sevmeye başlayacaksın!
Oysa asıl yanılgı burada. Sevginin hazır bir şey olduğunu sanmakta… Taş yontan ustanın tecrübeyle vardığı bilinci göz ardı etmekte. Bir bahçıvanın gözyaşı döken bahar dallarını kese kese kendisiyle özdeşleştirdiği ağaç olmayı akıl edememekte. Mümkün olur mu sonuçta, bilmek imkansız. Fakat sevgi yolunun zorluğunu bilmek atılacak ilk doğru adım sayılabilir...