Belki pek çok okur gibi ben de gecikmeyle tanıdım Sevinç Çokum’u. Elbette ismini duyuyordum. Ancak ismini duymak bir yazarın dünyasına girmek, okuru olmak için yeterli olmadığı gibi çoğu zaman da o dünyaya girişi engelleyici vasfa sahip olabilir. Çünkü yazar, kendi değeri ve özgünlüğü ile değil çevrenin etiketiyle sunulmuştur. Bu gerçeği saklayan psikolojik bir algı maskı da üretir. Edebiyat dergilerinin etkin şekilde merkezde durduğu ve hem yazarı hem okuru yönlendirip şekillendirdiği, okurların da bu dergiler vasıtasıyla niyelikli edebiyat bilincine kavuştuğu zamanlarda daha dengeli bir algıdan söz edilebilir. Bu denge yazarı, okuru aynı anda etkiler. Yazar gecikmeden edebi karşılığını bulur. Ortam sahihleşir.
***
Ülkenin bitmeyen kavgalara teşne siyasal ortamı, edebiyatı da etki alanına alıp politik tercihler temel belirleyen olarak güç kazandığında, estetik ve edebi değerleri silinir, yazar hiç hak etmediği kalıplara sokulur. Okur yalnızlaşır. Yönünü şaşırır. Öte yandan okur olmayı tekil bir özne seçimi değil de taraf olmak ve ideolojik siperden konuşmak olarak gören kitleler tarafından kolaylıkla benimsenir yazar. Bu hallerde yazı varolma hedefinden sapar, dil ve insan silikleşir. Burada, üslup, özgünlük, yaratıcılık ilk sırada değildir. Senden olanlar, benden olanlar, şu görüşe yakın duranlar bu fikrin karşısında bulunanlar gibi uzun erekte bir değer ifade etmeyecek yaklaşımlar içinde bölünmeler kaçınılmaz olur. Yazar için okur için zaman kaybıdır bu.
Türkiye’de böyle baskın bir ortamda yazarın kendi doğru algısını oluşturması da her zaman mümkün değildir. Zaten bir bölünmenin içine doğmuştur. Belki o hep aynı kişidir. Kendi varlığını açığa çıkarmanın derdinde olmuştur. Fakat algı ona rağmen yine oluşur. Oluşturulur. Zihinsel tembellik böylece meşrulaştırılır. Oluşan algıyı yıkmak ise daha zorlaşır. Her adımda döneklikle, dünya değiştirmekle itham edilecektir yazar. Bizde hep eksik ve güçsüz kalan eleştiri devreye girip onu yerli yerine oturtmayı da başaramaz. Eleştirmen de taraftır çünkü. Belki nesillerin değişip algıların ters yüz olması beklenir. Sevinç Çokum bu bağlamda ‘sağ edebiyat’ içine sıkıştırılmak gibi bir haksızlığa uğramıştır. Sağ, baştan ‘öteki’dir. Kanon solu kuşatır. Onu merkeze koyar. Oysa, o, ne sağcı ne islamcı ne solcu ne kemalist bir kalıba sokulamayacak kadar kendisi, özgün bir yazardır. Öyküleri, romanları, denemeleri özenle okunduğunda baştan beri ideolojik tercihler ve amaçlar içinde olmadığı, buna yeltenmediği, toplumu, hayatı, insanı kendi benliğinin güncelliği içinde karşıladıktan sonra, çağdaş bir dil ve söylem arayışına giriştiği görülecektir.
İstanbul’un sosyo-kültürel anlamda çoğul atmosferinde (Beşiktaş) geçmiştir çocukluğu. Duyarlığının inceliğiyle birleşerek yazarlığında kurucu rol oynar bu çocukluk. Her şey henüz insanca ve insandan yanadır. Çocukluğun bu derecede kurucu olduğu yazar tiplerinde, özne barışçıdır, özgüvenli, hoşgörülü ve gözlemcidir. İdeolojik keskinliklere mesafelidir. Toplumun tam ortası sayılabilecek aile duygusu, yine toplumu ailenin devamı, parçası görmek gibi bir ahlaki tutuma bürünür. Anlamak ister hep. Merak içindedir. Ayrıştırmanın değil birleştirmenin derdindedir. O halde böyle bir yazarı bir kutba mahkum etmek edebiyat adına haksızlıktır. Onun naturası ile uyumsuzdur.
***
Necatigil’in şiirlerindeki insanlara benzer aslında yazdıkları. Buradaki insan, sadece bir cenahın sembolü değil herkes olabilmiş kendisidir. Ne var ki yazmaya başladığı dergiler, içinde göründüğü kültürel ve politik çizgi sebebiyle, Türkiye edebiyat ve kültür kanonunun masum olmayan ezberciliği, Sevinç Çokum’u gerçek olmayan bir tanıma itmiştir. Daha geniş okur kitlesi bundan ister istemez etkilenmiş, objektif bakış kaybolmuştur. Yöneldiği tarihi konular (Kırım başta olmak üzere) sanki doğal bir parçamız, süreğimiz değilmiş gibi milliyetçi düşünüşün özel derdiymiş gibi davranılmıştır.
İstanbul yazarıdır ilkin ve özellikle Sevinç Çokum. Kentli ve modern bir yazardır. Ayrıca yazar kişiliği de çetindir. Dostluğu, yaşam inceliğindeki ısrarı, Türk edebiyatını kavramak ve değerlendirmek konusundaki birikimi, toplum sosyolojisini okumayı içselleştirme yöntemi değerlidir. (Sosyoloji okumuştur aynı zamanda). Dili kullanma biçimi yalın bir acemilik izlenimi verse de bu nadir usluplarda bulunan bir özelliktir. Okurken, yeni birini bulduğunuzu düşünürsünüz. Gün, Sevinç Çokum’u keşfetme günüdür.