N. Ahmet Özalp, sessiz fakat değerli insan tipinin tam karşılığıydı. Sessiz nitelemesinden sonra fakat uyarısını bilerek yapıyorum çünkü hayatı tutan ve insana sürekli umut aşılayan böyle kişiler nadirdirler. Onlar, kendi meslek ve meşrepleri içinde ömür sürerken geriye unutulmaz izler bırakırlar. Sessizlikleri mizaçları kadar meselelerine bağlılıklarına bağlıdır. Hasbilikle örülü dostluklarıyla ise benzersizdirler. Ahmet Özalp’i hem tanımanın hem de dostu olmanın nasibiyle yaşadım. Yıllar önce Kaşgar’ı çıkarırken, Küçüksu’dan yukarıya kıvrıldığınızda, biraz sapada, yamaçta neredeyse tek başına tutunmuş bir apartmana gittiğimi hatırlıyorum. Hem hazırladığı yazısını alacak hem de o yıllar araştırmasını yaptığım bir konu için bazı dergi ciltlerini alacaktım. Bana beklediğimden fazlasını sunmuştu o gün. Sonrasında da her daim referanslarımdan birisi oldu.
Ahmet Özalp, nitelikli bir koleksiyonerdi. Pek çok kütüphanede bulunmayan kitap veya dergileri bulabilirdiniz onda. Her hangi bir maddi amaç gütmeksizin idealizmin temiz ve altın yolunda ilkeli yürüyüşüne hayranlık duyardınız. Tecrübe ve elindeki malzemeyi gönülden paylaşırdı. Spekülasyondan uzak daima bilgiye ve eleştiriye açık tavrıyla kendi ciddiyet ipine tutunurdu. Nitekim, Kaşgar’a en nitelikli yazıları yazan isimler arasına girdi. Refik Halit Karay ve Reşat Nuri’nin eserlerindeki ‘dirijizm’ konusunu bütün detay ve kanıtlarıyla ortaya koydu. Esas metin - mevcut metin ikilemini, özellikle eski harfli metinlerin bugünkü alfabeye aktarılırken uğratıldığı yıkımları eleştirinin ‘kazı’ yönünden hiç düşmeyerek tamire de yöneldi. Cumhuriyet devrinin kimi başat yazarları maalesef devrin baskısı ve/ veya etkisine kapılmışlardı. Soru sorarak, acaba diyerek, iz sürerek sonuca gitmeye çalışırdı Özalp. O dönemin medyası hepten ilgisiz kalmasa da Kaşgar’daki bu yazılara hem edebiyat tarihi hem de siyasal geçmiş bakımından ufuk açıcı çalışmaları yeterince görülmedi maalesef. Oysa akademi dünyası dahil bu yazıları hayret, takdir ve merakla bekleyenler, ‘kanon’ refleksinden/ psikolojisinden kurtaramadılar kendilerini.
Amak-ı Hayal, Hz. Ali Cenkleri, Halk Hikayeleri ( Unutulmaz Hikaye-i Güvercin) başta olmak üzere, kültür arkeolojisi gibi gözüken fakat edebiyatın ve kültürün belkemiğini teşkil eden metinlerin sağlam şekilde okurla buluşması için hep yöntemli çalıştı. Denemeler, incelemeler, çevrim yazılar yazarken daha önemlisi bir tutum sürekliliği sergiledi. Kültür ciddi bir işti. Gelenekten dem vurup duranlar neyin sözünü ettiklerinden habersizdi. Kültür, medeniyet, dil ve edebiyat metinlerinin bugüne hizmet edilebilmesi için sabırla örülmüş, incelikle zenginleştirilmiş, bilgi ve tecrübeyle olgunlaştırılmış bir tutum gerekiyordu. Ayıklama ve aydınlık bakış şarttı. Dili köhne değil çağdaştı yazarken.
Eleştirmek için eleştirmek, açık kollamak, eksiklik veya sürçme ve sendelemelere dayanan boşluklar üzerinden yol almaya yeltenmezdi. Mesleği öğretmenlikti ama ders verme niyeti hiç taşımazdı. Sessizce değerli ve korunması gerekene odaklanırdı. Onunla herhangi bir meseleyi müzakere ettiğinizde yeni konular öğrenmekle kalmaz yeni meseleler de edinirdiniz. Kitapların ilk basım tarihleri, sonraki basımlar, varsa yayıncı veya yazarın müdahaleleri onları takip ederdi. Severdi çalıştığı konuları. Popülerliğe ve sulandırıcılığa yüz vermezdi. Tevazu sahibiydi.
Bir ömür yaşar bir ömrün içinden geçersiniz. On sekiz yaşımdan beri yaklaşık kırk yıldır edebiyat, yazı, kültür, sanat, yayın dünyasının içindeyim. İnsanlar, insanlar gördüm, bildim, tanıdım, yaşadım. Yılllar geride ister istemez iz bırakıyor. Zaman değerli olanla geçici olanı mutlaka ayrıştırıyor. Patırtı kütürtü çıkaranlar yeni ve daha yüksek ses çıkaranlar arasında kaybolurken sessiz ve kendisi olanlardan en azından değerli ve yaşama katsayısı yüksek şeyler kalıyor. Size bunu da öğretmiş olmaları sebebiyle vaktin hocası vasfı taşıyor N. Ahmet Özalp gibi kişiler.
Her insan bir tecrübe olduğu kadar bir eser gibidir de. Biz insan olmanın duru çizgisine çekildiğimizde onların tecrübe ve eserlerini daha içten idrak ederiz. Saygımız bize sadece borç değil aynı zamanda tabii bir haldir bu yüzden.