2020’ye girerken…
Bak, şu çocuk, kocaman bir boşluğa bakıyor, sen ne diyorsun? O boşluğun rengi yok, içi sıcak değil ve çıkacağı bir yer de yok. Sen ne diyorsun? Yoksa o boşluğu görmüyor musun? Boşluk, anne değil ki, süt değil, çikolata, oyun bahçesi, rüya, hasılı bir şey değil ki boşluk? Yoksa yoksa sen onu görmüyor musun? Görüyor da kabul mu etmiyorsun? Kim mi o çocuk? Yoksul, çaresiz, yetim, Suriyeli, Kırımlı, Diyarbakırlı, Doğu Türkistanlı, Samsunlu, Afrikalı, Bolivyalı dersem ne değişecek? Boşluğu doldurabilecek mi cevabım? Söz, boşluğu doldurabilir mi? Tecavüz mü etti mesela ona bazı hasis eller. Titrek, soğuk nefesler mi yaklaştı boynuna şehvetle. Orada, bir ağaç fidanı gibi gövdesine çivi çakılan sen olabilir miydin? Aç mı gezdi karnı içine çekilip günlerce? Kayıp mı oldu? Jandarmalar, köpekler, el fenerleri, kurtarma ekipleri bulamadılar mı onu? Ayakları bir çift pabuç, sırtı bir kat elbise görmedi mi? Kimden kopardılar onu bu yaşta? Bu yaşta, mini elleri ve iri gözleriyle, bu denli büyük bir boşluğu nereden öğrendi o? Kız mı yoksa erkek mi diye soruyorsun sen? Buğdaya, ekmeğe, suya hiç böyle sordun mu adamım? İştahla çatalını batırdığın bifteğe, zevkle dumanını havaya savurduğun tütüne de böyle sordun mu adamım? Evine sordun mu? Evinin odalarından birine, su akıttığın musluğa sordun mu? Paralarına hiç sordun mu erkek mi yoksa dişi misin diye? Doğuran, durmaksızın doğuran paralarına sordun mu? Dilersen, o çocuğun baktığı boşluğa da soralım, ne dersin? Hey boşluk, gel gel, gel, çekinme gel, haydi, yaklaş, dur o kadar da değil, orada kal ve söyle, sen dişi misin erkek misin? Oğlan mısın kız mısın? Ne olacak adamım, içindeki tilkiler tavuk kümesine mi dalacak, sıcak yumurtaları içip, canım civcivlerin etini mi tadacak? O çocuk hep orada mıydı adamım? Boşluktan önce de orada mıydı? Yoksa, o bakmaya başlayınca mı boşluk oluştu, büyüdü, büyüdü, genişledi, mesafesiz ve ölçüsüz oldu. Hem sen şöyle biraz o boşluğa doğru bir adım yaklaşsan, aman, dikkat, ne olur ne olmaz, belki ayağın kayar, orada, akrabasının tacizine, ne tacizi tecavüzüne uğramış çocukları ile, boş bir odada, soğukta, sana bakan, sana dikilmiş, iri gözleri görebilir misin? Yoksa onu, paha biçilmez bir resim tablosu, bir film sahnesi, bir fotoğraf mı sanırsın? Sen hiç çocuk olup, boşluğa, bir büyük boşluğa bakar oldun mu? Hayır hayır, sen bir çocuk olup kendi boşluğunu yarattın mı? Biliyoruz çok meşgulsün, işin gücün var, az uyuyor, çok çalışıyorsun. Kafan dünyayı kurtaracak projelerle dolu. Sana kalsa, sana bıraksalar bir çocuğun boşluğunu o dakikada alırsın! Öyleyse sana bırakıyoruz, sahne senin, şu boşluğu kaldır. Bizi şaşırt! Ha, ne dersin. Aklınla, gücünle, öfkenle, söyleminle, dininle, ahlakınla, öğütlerinle, paranla, politikanla, elinden ne gelirse, dilediğin yöntemle, şu çocuğun, şu çocukların baktığı boşluğu kaldır, bunun bir yanılsama, bunun bir oyun, bunun bir kabus olduğunu göster. Çocuklar dövülmüyor olsun, çocuklara ayrım yapılmıyor, süt içebiliyor, yemek yiyebiliyorlar, dillerini konuşup yataklarına uzanıyor olsunlar. Aynı okullara, aynı kaliteli öğretmenlere, aynı fırsatlara sahip olsunlar. Ekran cinleri, söz palyaçoları, yalan oyuncakları onları ele geçirmemiş olsun. Mamy, mother, anne, nene, maman, mat, madre, um, muqin,,,neyse, dünyanın her yerinde, her vaktinde, çocuklar, böyle seslendiklerinde yine o büyük boşluğu görmesinler. Ellerine sopa inmesin, gözlerine bakış mızrağı atılmasın çocukların, ne dersin? Buza, betona, donmuş toprağa, kuma, kirece, ateşe, sert yere basmasın ayakları. Evlendirilmesinler çocuklar, sabahın köründe, atölyelere, tarlalara, bulvarlara, alt katlara, sınıflara sürülmesinler! Otobanda, arabalarıyla son sürat gidenler, bir an o çocuğu, onun baktığı boşluğu çarpmadan bilebilirler mi? Uçağa binmek için acele edenler, dünyayı ısıtacakmışçasına sobasını kömürle dolduranlar! Çocuk, çocuklar, boşluğa, daha daha çok bakıyorlar. Sen diyorsun. Ne diyorsunuz? Ne?