Her iyi şair saflaşmanın peşindedir. Kolay değildir yine de bu istek. Bazen biçime yönelir şair bazen ise söyleme. Şekil ve öz birleştiğinde, şair, dilinin açılıp söyleminin berraklaştığını fark ettiğinde sadece saflaşma amacına varmakla kalmaz adeta ebedi diriliğin eşiğine de oturur. Şairleri ölümsüzler ve unutulmuşlar diye ayırmaktan yana değilim. Şair estetik bakımından neye koyuluyor, ömrünü ve eylemini dilde durarak neye adıyorsa oradan okumaktan yanayım. Şiir sonunda dilde toplanır ve dil de bir dizi estetik bileşen demektir. O bileşenlerin tarihle kurduğu irtibat gücüne göre nefes alıp verir şiir. Hiçbir şaire hiçbir kimse yol gösteremez. Tek bir yol şair için bile yoktur. Biz şairin yolları çatallandığında çoğunlukla telaşa kapılırız. Oysa, o herkes adına tecrübe ediyordur bu yolculukları. Sonunda bu yollar saflığa, sadeliğe çıkıyorsa ne mutlu.
Elimde Atakan Yavuz’un yeni şiir kitabı ‘düşerken söylenecek şarkılar’ var. Ebabil Yayınlarınca geçtiğimiz günlerde okurla buluştu. 62 sayfalık eserde ilk dikkatimi çeken şairin özleşme ve saflaşma eğilimi oldu. Her devre egemen olan söylem ve söylemin içeriği ile oradan doğan biçimden ilk elde sıyrılmak istiyor şair. Kendi saflığıyla biçimini de arıyor. ‘Rota’sını, -ki Şeyh Galip’den (genç, yol) beri saklı bir imdir bu- ilk şiirle çiziyor. Yalın ayak olmak, bir sosyal durum değil insani halin ilk adımıdır. Şairin dünya ile kuracağı irtibatın hizasıdır. Mevcut halde ‘insan bir alıntı’ olmaktan kurtulamaz. Alıntı, öznenin değil, başkasının rengini taşır. Fakat, eğer insan bir erek olarak ‘saf ve basit’ olma yüceliğine tabi olacaksa, ötekinin/ güçlünün tanımladığı bir nesne konumuna hızla itilecekse, şairin ‘bir daha kıyılara vur yüreğim/ saygını yitir saygıdeğer olana’ çağrısına kulak vermek durumundadır. ‘Aslolanı görmek’ için bu sert ve kaçınılmaz hamle şarttır Atakan Yavuz’un nezdinde. Öyleyse, tekin, dolaylı, sinik değil alabildiğine açık bir eylemsellik önermektir bu. Ve şiirsel riski de burada toplanır. ‘Dünyaya göz yummak’ şaire yakışmaz. Şiir, dünyada olmanın en sert halidir. Sanat bütün gerilimini zaten buradan alır.
Dünya, gerçeklikten yalıtılmış, soyut, kavramsal bir düzey değil Atakan Yavuz şiirinde. Emojilerle örülmüş güncellikte, Yunus Emre dilinden murat umarken, dünyanın anlamına aday olacak denli derinlikli. ‘Her şeyin kendini rehin’ aldığı bir zamanda, o, insan, ‘kuramadığı cümleden de sorumludur.’ Başka türlü ‘kiraz bahçelerinde biriken incelik’i fark edemeyecektir. Ustalar, ‘sürpriz yapmaktan korkacak kadar bağlanmıştır şanına’ diye konuşan bir şiir, elbette farkındadır Turgut Uyar’ın ‘korkulu ustalık’ uyarısından. Zaten, ‘yenilgi bile hak etmeyi gerektirir’ sadece yaşamda değil şiirde bile. Sakınımlı dururken alabildiğine salınımlı bir şiir akışı var ‘düşerken söylenecek şarkılar’da. Ben, bunu şairin cesareti yanında yerini arama çabası diye de okuyorum. Çünkü, bunca düzen ve alışkanlık içinde ‘Hariçten Gazel’ toplanmak için bilerek kendisini parçalamış bir benliğin şiiri olarak karşımızda duruyor.
Hayat sadece insanın değil bütün canlıların elinden alınmıştır artık. Trajiktir yaşanan. ‘Saati soruyorsun bir kumruya/ Sana doğrudan beton çölünü gösteriyor’dur çünkü. ‘Kibirli vinçler’ şehri kuşattığında, ‘kelimeler hiçbir şey söylemiyor artık’ demektedir şair. Diğer yandan, yan metinlerle örülüyor ‘düşerken söylenecek şarkılar’. Şairi ve şiirini besleyen metinler, selam süzgecinden geçiriliyor. Abdülhak Şinasi, Tevfik Fikret, Haldun Taner yanında Şeyh Galip, Auden, Tatyos efendi göz kırpıyor uzaktan yakından, şiirler boyunca.
Her kitap kendi içinde yeni imkan ve yönelimleri de yansıtır. Kitaba ad olan ‘düşerken söylenmiş şarkılar’ şiiri bu bağlamda sadece biçimiyle değil yoklayışlarıyla da bende böylesi bir izlenim oluşturdu. Atakan Yavuz, bu şiire kadar adeta kendisini adım adım soymuş, gözden geçirmiş, azaltmış sonra da başka bir eşiğe gelmiş gözüküyor. Düşünmenin şiirce düşlenmesi diyorum ben buna. Kitabın kendi içinde arayıp da bulduğu bir incinin ışıması ayrıca. ‘Diken ve çalı veren toprak’tan söz etmek önemli, meyveye ve verime göz diken zihniyet karşısında, dikenden ve çalıdan dem vurmak tabiatla kurulmak istenen yeni ilişkinin karşılığı. Bir de düşmeyi erdem saydığı açık şairin. Yükselme ihtirasıyla ‘herkes bir mükemmelliği özlerken’ kusurların üzerine titremek önemli. Sahip olmak homoekonomikusun ereği olabilir fakat ‘olmak’ şiirin ‘saf ve sabit’ hizasında durmak isteyenlerin tercihidir. ‘Böyle başlar sürek’ insanda.