Gecenin körünü bir kenara itmiş değilim ama sabahın körü daha cazip geliyor bana. Gece ile karanlık, görememekle ışıksızlık arasındaki bağı düşündüğümde gecenin körü nitelemesi şaşırtıcı gelmiyor. Dipteki nüansı fark ediyorum elbette. Karanlık içindeki karanlığı, bir kütle ve duygu olarak hissediyorum. Çocukluğumda nice geceler, o körlüğün çağrısına uyup bahçeye bağa, suya dağa gitmişliğimiz vardır. Fakat tek başına değil. Her yiğidin harcı değildir gecenin köründe yola çıkmak. Tekinsizliğin büyük geçitini aşmak için farklı farklı tecrübelerden geçmek gerekir. Onun içinde, gecenin köründe, dipsiz bir urganı çeker gibi yürüyenler çoklukla mecburiyetin çarkında dönenler olmalı. Yoksa insandaki iştiyak ışığa doğrudur. Gecenin körü karanlık bir orman gibi insana yolunu kaybettirir.
Işığa doğrudur her şey ve benim aklımı her zaman çelen yine o olmuştur. Sabaha yönelmeyen ne vardır diye sorar dururum. Sanki zaman denilen olgu sırf sabah olsun diye döner durur. Eğer sabah olmasaydı, ışığın bir merhem gibi ağışı görülmeseydi insan gecenin köründe ebedi bir şaşkın gibi dönüp durmaz mıydı? Safak sökünce ağrılarından kurtulacağına inanır nice çaresiz. Bundan dolayı insanın payına düşen bir şey yok mu? O kendi gecesinin köründe mi yürüyecek yoksa ışığı, güneşi, aydınlığı, apaçıklığı mı isteyecek? Kendi ruhumuzun gecesinde bir kör gibi dolaşıp dururuz çokça. Kim bilir içten içe bunu sevebiliriz de. Ama bu sevgide bile bir ışık istenci yok mu? İçten bir bilişle ne kadar dönersek dönelim aydınlığın yoluna çıkacağım bilgisi yok mu? Bunu bir yandan soruyor, bir yandan hissedip biliyor ancak bir yandan da korkuyorum. Aklımız kadar ruhumuz, kişiliğimiz kadar alışkanlıklarımız bize türlü oyunlar edebilir. Gecenin köründeki umudu ışık zannedebiliriz. Öyle olmasaydı insan kötülüğün, bunca kötülüğün, her tür ve her yerdeki kötülüğün bunca meftunu olabilir miydi?
Şu günlerde artık güneş daha geç doğuyor. Bir süre sonra da kış kıyamet artacak belki günlerce onu göremeyeceğiz. Daha dün, yaz boyunca, sonbaharın eylüle göz kırptığı günlerde, bizden önce hayata dikiliyor, ağacı sokağı dolduruyordu ışık. Şimdilerde koyu, alacalı, arada, ne olduğu kestirilemeyen fakat kısa sürede gömlek değiştiren bir hali var. Sabahın körü diyorum ben ona. Ve birden hayretle, dilimde bu söz, o sokaktan bu sokağa geçiyor, sabah yürüyüşümün haritasını onunla çiziyorum. Dil diyorum, şu dil, ne ilginç, ne yaratıcı, ne tuhaf ne şaşırtıcı. Gel, sabahın yanına, ışığın hizasına, aydınlığın çizgisine körü, karayı, karanlığı, ışıksızlığı koyup yerleştiriver. Sabahın körü de ona. Başka bir dile çevrilse nasıl söylenirdi? Kolay olmayacağı kesin. Yeter ki o dilde böyle bir anlam bulunsun.
Sabahın köründeki körü nasıl anlayacağız şimdi. Fiziksel bir durumu mu düşüneceğiz. Sabah olmuş ama olmamış gibi henüz ortalık aydınlık değil mi diyeceğiz. Körü, ön, eşik, ramak, yakın diye mi yorumlayacağız. Yürüyorum ve yürüdükçe ışığın içindeki körü düşünüyorum. Yine kendime, insana, topluma akıtıyorum onu. İnsan da kendi sabahının körü olabilir mi? Mesela iyiliğinin, zenginliğinin, ilminin, emeğinin, aşkının, hayatının, sağlığının, şiirinin, sanatının, aklının sabahının körlüğünü yaşayabilir mi? Yaşıyorsa ne derece bunun farkındadır diye soruyorum. Ben sordukça bir imkan olan sabahın körlüğü hızla aradan çekiliyor. Az önceki loşluk, şekilde ve eşyadaki çok sesli açılılık siliniyor. Yekpare sorunsuz, dingin bir ışık örtüsü şehrin yüzünü kaplıyor. Oysa o kısa aralıkta nice inci seziş saklıydı.
Yine de tam ikna olduğumu söyleyemem. Bir an için içimize bir yaratıcı tereddüt gibi doğan bu sabah körlüğünde ölümsüz bir horoz sesi duyuyorum. Sabahın körü bir canlı olsaydı mutlaka o horoz olurdu diye düşünüyor ve bu güzel canlıyı tekrar seviyorum. Onun gibi, tıpkı bir horoz gibi kendi sabahımızın körlüğünden bir ışık bahçesine geçer gibi geçmeliyiz dediğimde yürüyüşümün sonuna yaklaştığımı fark ediyorum.
Her dönüş bir yöne bir yere çıkar. Gecenin körü de sabahın körü de bizi bekler. Gecenin köründe mi yol aldığımız yoksa sabahın köründe mi yürüdüğümüz ise bizim sorularımıza ve uyanıklığımıza bağlı. Sabah ile kör kelimesini cesaretle yan yana getirebiliyorsak doğanın da bize müjdeleyip yol gösterdiği seçimi yapmak o kadar zor değil. Her iyi, güzel ve yaratıcı şey sabahın körüyle başlar. Gecenin köründe kalmışsak sabahın körü yakındır sayalım.