Rüyada açığa çıkar bazen senin haline bürünmüş gözüken toplum olur da farkına varmazsın’ diyor içimdeki bir ses. Sonra da bir rüyayı anlatırcasına kendisinden geçmiş konuşmaya başlıyor. O ses ve ben iç içe geçmişiz ve karşımızda dingin bir ırmağın yayılmış sessizliğiyle büyük bir kitle birikiyor.
‘Ben, veya benim yerime geçen, yatakta, uyuyor olma bilincine sahip kişi, ya da ben olan bir varlık, arada bir bilişle, yüksekçe bir yerden bakıyorum. Uzanmış vaziyette yatakta olduğum bilgisi var bende. Kulağıma tıkırtılar geliyor. Bir kuş yem mi gagalıyor ya da yağmur tıpırtısı mı kestiremiyorum. Dünden beri meteoroloji yaklaşan yağmurdan söz etmişti. Geceleyin ise etraftaki martılar hiç rahat durmuyorlar. Bazen gruplara bölünüp insan seslerini andıracak şekilde çekişiyorlar. Tıpırtı bazen kayboluyor. Sönüyor.
Sirkeci’deki eski tarz mağaza vitrinlerinden birine bakıyorum. Tıkırtı sanki o vitrinden de geliyor. Kıyafetler var vitrinde ama türü ve renkleri karışık. Nedense mavi ve beyazın hakimiyeti dikkatimden kaçmıyor. Algım bunu besliyor. Balıkçı kıyafetleri ile çocuk, yetişkin elbiseleri, şapka, ceketler iç içe. Yalnız, vitrinin bir fikirle özellikle düzenlendiğini hissediyorum. Bu bilgi uzak değil zihnimde. İncecik, neredeyse görünmez iplerle düzenlenmiş vitrinleri çok gördüm. İşte bu vitrin de öylesi bir zamandan kalma. Kim bilir rüya bir geçmiş zamanın şimdiki süreğinde seyrediyor? Tıpırtı, ses, o mağazadan birden aceleyle çıkan bir adamı fark etmemle boyut değiştiriyor. O da mı tıkırtıları duydu? Yoksa tıkırtıları çıkaran bizzat kendisi mi?
***
Önce bir oyuncağa benzeyen mekanizma ile vitrine beyaz topaklar fırlatıyor dışarı çıkan adam. Beyaz leblebiye benziyorlar. Vitrinin geniş ve kalın camından geri sekiyor topaklar. Demek ki tıpırtı bundan. Fakat bu adam neden telaşlı? Yüzü niçin kireç gibi. Tekrar içeri giriyor ve bu kez elindeki plastik tüpten köpüğümsü şeyler püskürtüyor. Temizlemek derdinde mi? Hayır, cama vuruyor, vuruyor, o an, aslında camı kırmak istediğini anlıyorum. Sanki bu sıvı camda yayılacak, ince bir yerinden cam çatlayıp yürüyecek. Kıyafetlerle dolu bir vitrin niye kırılmak istenir ki? İçeride yüksek basınç var da onu mu dengelemek istiyor? Böyle anlarda şuur uyuşuktur ve her şeye inanır. Mağazanın içi alabildiğine şişip genişlemiş, vitrini zorluyor gibi. Adam bir yolunu bulup camı kırarak her şeyin havaya uçmasına engel olmak niyetinde. Biraz doğruldum. Yatakta uzanır halde değilim. Daha bir merakla seyrediyorum. Deminki özneler bende netleşti. Benim şu anda her şeyi görüp duyan kişi.
İşte, adam, tanımadığım kişi tekrar içeri dalıyor ve bu kez elinde balyozumsu bir aletle cama vuruyor. Kurtarmak istediği bir şey mi var? Bunu bilmiyoruz. Cam en yukarıdan aşağıya direniyor. Leblebi büyüklüğündeki beyaz topaklar püskürtülen madenin etkisiyle erimişler. Camın gerildiği anlaşılıyor. Bir türlü kırılmıyor. Ben yukarıdan, baktığım yerden, vitrinin hücumla öne savrulacağını ve çarptığı her şeyi parçalayacağını duyuyorum. Şehir, şimdi bu vitrinde toplanmış gibi. Adam çıldıracak gibi. Kurtarmak, bir şeye ulaşmak istiyor. Vitrindeki elbiseler o kadar donuklar ki, onlardan hareketle bu eylemi açıklamak imkansız.
***
Bu kez tek değil adam. Yanına yardıma gelenler var. Her biri büyük darbeler indiriyorlar. Otobüs camlarının o esnek ve içindeki peltemsi direnç bir örümcek ağına benzetiyor vitrini. Bu haliyle kesici oklar oluşmayacak. Sonunda cam patlamadan kırılıyor. Geniş vitrin yıkılıyor. Adam, vitrine kilitlenmiş bir bebek arabasını ve içinde nefessiz kalmış bebeği kucaklayıp götürüyor. Bir asma kilit görüyorum. Kim yaptıysa bunu, bebek arabasını, vitrine bebekle birlikte, bir kıyafet şekline sokarak, kilitlemiş. Bebek solgun, bitkin. Bu sürpriz çenemi titretiyor, ürpertiyor beni. Uyanmak bile çare değil. Hatta bu ikinci yaşayış, hatırlayarak yaşayış, rüyadan daha sarsıcı. Adam bebeği kucaklayıp götürüyor.’
Tekrar ediyor ses; ‘bazen senin haline bürünmüş gözüken toplum olur da farkına varamazsın!’