2017 Nobel Edebiyat Ödülü’ne layık görülen Japon asıllı İngiliz yazar Kazuo Ishiguro, ödül konuşmasının sonunda ‘iyi yazmak ve iyi okumak engelleri yıkacak’ cümlesini kurar. Metnin bütününe baktığımızda ideal Avrupa düşüncesinin son yıllarda neredeyse sarsılıp liberal demokrasilerin çözülmeye başlaması, ırkçılık başta olmak üzere milliyetçi sağ yollara sapılması da rol oynamış olmalı böyle düşünmesinde.
Dünyada hızla artan gelir adaletsizliğinin ayyuka çıkması, Irak’ın işgali, 2008 küresel krizi pek çok siyasal ve ekonomik dengeyi iyiden bozdu. En çok sarsılan da artık pek az dillendirilen temel insani değerler oldu. İnsani değerleri her koşulda hep savunan edebiyatı da dolaylı bir tehlike bekliyor; kendi amacından kopmak. Özgürlük dahil yaratıcı bütün köklerinden kopmuş bir edebiyat uzun erekte kavramsal iyinin kaynağı olmaktan çıkacaktır.
IŞİD ve benzeri kurmaca bağnazlık organizasyonları, en başından beri gerçek dışı Arap Baharı bir yanda dururken Suriye’nin barbarca yıkılışı hepten bir insanlık krizine dönüşmüştür. Aklı selim, demokrasi ve edebiyatın yüce değerlerine bağlı insanları derinden etkilemiştir olup bitenler. Bugün bütün dünya, bir kendi içine kapanma çıkmazına sürüklenirken milliyetçilik ve dine sarılma birbirinin içine geçerek umulmadık bir inorganikliğe bürünmektedir. Devletin öne çıkıp bireyin ve onun evrensel, demokratik haklarının ötelenmesinin normal görülmesi bu çift taraflı kuşatma yüzündendir. Kutsallık halesine yapışan devlet söylemi demokratik hak ve özgürlükleri ötelenebilir görmektedir.
Kazuo’nun iyi okumak ve iyi yazmanın altını çizmesi anlaşılacağı üzere belki asıl bundandır. Sözü edilen yıkımların sadece sınır komşusu değil neredeyse ana muhatabı olmuş Türkiye’de edebiyat salt bir sanat türü değil özgün düşünce yaratmanın ve kitleler arasında sağduyulu iletişim kurmanın da hattıdır. Yani iyi okuyup yazmanın karşılığı en net burada görülebilir. Türkiye’nin yaratıcı iç dinamizminin edebiyatla sağlaması yapılır.
H H H
Geçmişte, 1970’li yıllar boyunca yükselişe geçen her tür sağ ve sol ideolojinin bütün iletişim hatlarını koparması,özgün düşünce üretemeyişi yeterince aydınlatıcıdır bu bakımdan. 1970 öncesi ve 1980 sonrası yazmayı sürdüşmüş yazar ve şairlerin sonunda edebiyatın ve hayatın merkezine oturması önemlidir. İyi okuyup yazarak geçirememiştir bu on yılı Türkiye. İyi yazmanın ve iyi okumanın aradan çekildiği her koşulda ülke solmakta, içerden kaynayan ama suyu bittikten sonra ateşte gerilen büyük bir kazana dönmektedir. Öyleyse, bugün ilk izlenmesi gereken yol iyi yazmanın ve iyi okumanın önünün sürekli açık tutmaktır. Bu güçlü ve etkin toplumsal iletişim demektir.
Hiç kimse, ne devlet, ne kitle, ne medya ne de herhangi bir güç odağı açık tutabilir bu yolu ayrıca. Yazar ve şairin iyide (tematik ve duygusal iyilik değil salt kastım, kalitenin kendisi) sebat etmesi yeter. Yazdığı her yazıda kurduğu her cümlede bu şuuru duyması kafi. Bugün onun en baş düşmanı popüler kültürün (siyaset de bir popüler kültür fragmanı derecesine düşmektedir hızla) her tür iğvası ve kafa karıştırıcılığına aldırmadan, iyi de ısrar şart. Bunu bir rol ve hedefle yapmayacak şair/ yazar. Yaptığından bu sonuç kendiliğinden doğacak. Çünkü yaratmanın özgürlüğü doğrudan veya dolaylı ortak kabul etmez. Yaratıcılık bir siparişin mamülü değildir.
Mümkün mü bu? Hele bugün daha mümkün mü? Edebiyatı olduğu için millet olduk biz unutulmasın. Millet olduğumuz için edebiyatımız olmadı. Sonra da millet ile edebiyat birbirine yaklaştı. O yüzden de hep iyi edebiyatımız oldukça iyi okurumuz olacak. Siyasetin bir oy deposu olarak kullandığı kırılganlıkları edebiyat, merhameti ve yaratıcı hamleleriyle onaracak. Ve genç nüfus, geçişken dinamizmi, kendisi olmayı, bir okul üniforması giyer gibi, bir parti, tarikat kölesi gibi iradesi elinden alınır halde değil bir yaşama hüneri, bir varoluş felsefesi edinir gibi iyi yazma ve okumayı bizzat kendisi kılmanın yolunu mutlaka bulacak.