Ortadan bölmek...

Ömer Erdem

Bazı nehirlerin şehirleri tam ortadan ikiye böldüğü söylenir. Aslında böyle bir şey yoktur ve bu bir insan yakıştırmasıdır. Doğal yatağında akıp giden nehrin iki yakası adım adım yerleşim yerine dönüşmüş sonra da orayı ikiye ayırmış sayılmıştır. Bir nehir bölmeyi nereden bilsin? Nil hiçbir zaman Kahire’yi ikiye bölmez ki. Hatay, Asi tarafından iki yakaya ayrılmaz ki. İnsan gelir nehrin kanatlarına yük olur. Yatağını değiştirir. Balığını kurutur. Çamurunu cıvıtır. Sağını solunu beton duvarlarla örer. Rengini bulandırır, sesini kısar. Tabiatın kanunu devamlılık ve bütünlük üzerinedir. ‘Ağaç bütün/ Işık bütün/ Meyve bütündür’. Bölmek, iradi, uzun süreli, hedefli bir eylem olarak aklın ürünüdür ve insana aittir. ‘Paramparça’ olan insanın içidir.

Diş, çene, pençe ve patilerini parçalayıp bölmek için kullanan tür tür canlılar da var elbette. Dışarıdan bakılınca onlar da etkili bölücü kabul edilir. Kurt en mahiridir yırtıcıların mesela. Kartal desen başka bir yaman. Fakat bütün bu eylemlerin sebebi beslenme ve hayatta kalma dürtüsüdür. Planlı ve iradi değildir. Suyun akışı kadar doğal. İnsan ki sofraya oturup bir ekmeği böldüğünde ne kadar masumsa öyle. O kadar güzeldir ekmeği bölmek. Lokma haktır.

Denilecek ki kurt da bir sürüye daldığında, aslanlar bufaloların çevresini sardıklarında avlarını gruptan ayırıp bölmeye çalışırlar. Doğrudur fakat beslenme ihtiyacı dışında hiçbir canlı girişmez bu tür hareketlere. Kuş kasten arı kovanına saldırmaz. Deniz dibinde beslenme maksadı dışında büyük balık küçük balığın ortasına girmez. Oysa insan öyle mi? O tam bir bölme ve parçalama ustasıdır. Antropolojik olarak belki başlarda mecburdu buna. Tabiatın zayıf bir canlısı olarak başka yolu yoktu. Kendisinden güçlü, çevik ve hızlı canlıları avlamaya çalışıyordu. Sürüden gözüne kestirdiğini ayırmak onun da işine geliyordu. Tek canlıyla uğraşmak daha kolaydı. Sonra da avda gösterilen üstünlük derecesine göre başka tür bölmeyi öğrendi o. Bölme, parçalama işine en fazla hizmet edenin hakkı görüldü dağıtma hakkı. Kurbanın ve tütsünün doğasında bunu görüyor antropologlar. Dağıtan güç sahibi demekti. Bölme hakkı ona verilmişti türdeşleri tarafından. İnsanı tehlikeli yapan da buydu. Bölen, dağıtma ve üleşmeyi belirliyordu. Bölebilmek güç gösterisiydi. Aklın ve bilginin çocuğuydu.

Karşılaştığımız hemen hiçbir davranış köksüz değildir. Bugün farklı farklı hallere bürünmüş nice ‘bölme’ eyleminin izi sürüldüğünde, tabiatın akışından insanın bilerek kopuşu ve onun ruhunu bozuşu görülür. Neredeyse hemen her kazancın gerisinde bir ‘bölen’in olması tesadüf sayılabilir mi? İş bölümü yapmaktaki iyilikle rakibini bölmenin peşine düşmek aynı mı? Kangren olmuş bir bacağı kesmek de bölmeye dahildir mesela ama söküle söküle, bölüne parçalana yapılan organ ticaretine ne demeli?

Organ ticareti yapan sadece bedeni mi böler? Bölüşmek erdem ve adaletken bölme niçin güç histerisine dönüşür?

Çağımızda çok ustalıkla yapılıyor bölme işlemleri artık. Onu salt bir matematik bilgisi sayanlar yanılıyorlar. Ülkeleri, toplumları, sosyal grupları ve asıl vahimi insanı bölüp parçalamak için türlü renkler, şekiller, sesler ve işler halinde neler neler yapılıyor? Şirketlerin, bankaların, devletlerin bölme oyunu kılıktan kılığa sokuluyor. Toplumlar arasındaki zayıf noktaların üstüne gidilerek din, ırk gibi faktörler araya sokuluyor, bu uğurda her tür ses ve ışık efekti hileyle kullanılıyor. İstisnasız her hesap sahibi, yöneliyor bölüp parçalamaya. Maaşını alan birinin ihtiyaçlarına göre parayı bölmesi türünden bir masumiyet değil bu. Güç ve iktidar hastalığı. Hakimiyet dürtüsü.

İnişleri çıkışları iyi ayarlanmış ses tonlarıyla, öfke ve ötekileştirme diliyle konuşmaya başlıyor kimileri? Toplumun tam ortasına dalıyor. Bölme yönü, grubu, istikameti fark etmez. Bu dil geçerli ve kâr getirici. Onlar ve biz bageti orkestradaki sazların vuruş nizamını belirlercesine havaya kalkıp iniyor. Biz ve onların üstüne ışık düşürüldükçe salon kalabalıklaşıyor. Bölme güçlü bir reflektör etkisi yapıyor ve baget tutan şefin eline kutsal ışık tomarı olarak geri dönüyor. Alkışlarla, ıslıklarla, yaşa varol sesleriyle, gözler yaşararak, boğazlar düğümlenerek şenlik havasında gerçekleşiyor her şey.

Şair, yıllar önce, bambaşka bağlamda ‘ oyuncak kırılır/ haydi ya insan / nasıl parçalanır nasıl bölünür’ diye yazmıştı. Dilimizin, kurucu refleksiyle bölmenin olumsuz türevlerini gölgelemek için ‘bölüşmek’ diye bir kelime yaratmıştı. Üleşmeyi ise yanına bir teyakkuz işareti diye koymaktan geri kalmamıştı. Boğaz da, İstanbul’da ‘bir firuze nehir gibi akarken’ İstanbul’u hiç bölmemişti. Fakat parselcilik nicedir İstanbul başta olmak üzere her yerde en sağlam girişimcilik türü.

Yorum Yap
UYARI: Hakaret, küfür, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. (!) işaretine tıklayarak yorumla ilgili şikayetinizi editöre bildirebilirsiniz.
Yorumlar (9)
Yükleniyor ...
Yükleme hatalı.