Nitelikli adam Vergilius’un ölümü

Ömer Erdem

Ahmet Cemal ile aynı semt, neredeyse aynı sokakta yaşıyordum nice zamandır. Moda’da uzaktan onu gördüğümde durur, saygı, ibret ve hayranlıkla seyrederdim. Bu yakın yıllar boyunca onda hep bir nitelikli son duygusu da hissederdim. Duruşunda, soluk alıp vermesinde, elindeki bastonla uzağı gösterir gibi zamanın perdesini sıyırmasında somutlaşırdı bu duygum. Yüz yüze geldiğimizde, durur, selam verir, ayak üstü birkaç cümle kurmanın haklı gururunu yaşardım. Ve o öylesine kendisi olarak varlığının altını çizme gereği duymayan bir özne havası veriyordu ki, bu onun kişiliğinde mayalanmış niteliğinin başka bir yüzü gibi gelirdi bana. Ahmet Cemal iyi ki yaşıyoruz cümlesini kurdururdu size.

***

Ahmet Cemal ismiyle sanki üniversite sınavlarında sorulmuş bir soruyla karşılaştım diyeceğim sonra da zihnimin bu oyunuyla eğleneceğim. Sevdiği şeylere bahane ve kök bulmakta mahirdir insan zihni. Gerçekten böyle bir şey oldu mu bilmiyorum ancak bu gerekçe oldukça geçmişten biraz da Meşrutiyet devri romanlarından alınmış intibaı veren isminden de geliyor olabilir. Türkçe kültürde günlük hayatta değil de romanlarda daha bir rastlanır böyle isimlere. Ne var ki içimdeki merak beni dürtüklemiş, kendi çekimine almıştı. Deneme, ilk okuduğum denemeleri oldu bu yüzden Ahmet Cemal’in. Engin edebiyat kültürü, kavramsal bağlam yaratma hüneri fakat asıl önemlisi acelesiz kavrayıcılığı gözümden kaçmadı.

‘Niteliksiz Adam’ı okumaya başladığımda Ahmet Cemal bende tam başladı demek abartı sayılmaz. Musil gibi demir leblebi bir yazarı Türkçe’nin şuuruna taşımak, dilimizin içinde yazılmış gibi zevkle okumamızı sağlamak neyle ödenebilir? Musil’in eseri o katmanlı fakat ferah yapısıyla perde perde çağımızı aydınlatır. Elbette bu yüksek buluşma beni adım adım, Zweig, Kafka, Cannetti çevirilerine de götürdü. Körleşme ile karşılaşmayan bir modern zaman zihni kendi kaderinin kitabını da okuyamaz hiç bir zaman. Ahmet Cemal tıkır tıkır işletir Türkçeyi. Rilke’yi ondan idrak etmek başlı başına bir beklentiye dönüştü. Diyebilirim ki tekmil bir Duino Ağıtları çevirisi umup durdum yıllarca. Bu buluşma anının düşüne gömüldüm. Karıncalanan zihninin coşkusuna teslim oldum. Artık eldeki tamamlanmamış bölümlerle yetineceğiz.

Elbette, kuşkusuz ve tamamıyla Ahmet Cemal, Vergilius’un Ölümü tercümesiyle zirveye oturdu ve bu eşsiz eseri bir kutsal kitabı çevirircesine bize armağan etti. Kitabın başına eklediği ‘Bir Çevirinin Hikayesi’ kırk yıl sürmüş bir sabır ve emek eyleminin politik poetikası gibidir. Aşk, tutku kelimeleri hiç bitirilmek istenmeyen bir çeviri karşısında duyulan ilahi duygunluk kadar özgüveni de betimler.

Burada tuhaf hatta çarpıcı olan, okurun daha ilk cümleden aldığı yüksek hazla çarpılması ve bu kitabı bitirmeye kıyamama duygusunun açığa çıkmasıdır. Öylesi tuhaf ve bağlayıcı bir dili vardır ki romanın, nefesiniz kesilir ve çok yönlü kavrayış karşısında kendinizden geçersiniz. Bu kez düşünürsünüz, çeviri nedir, çevirmen kimdir. Bir Latin atasözü ‘translatior is traitor’ dermiş. Ben de derim ki ‘Çevirmen hain oğlu haindir’. Ki eğer bu hainlik olmasaydı insan zihni türlerin uğradığı kapalı tekrar içinde büzülüp kuruyacaktı.

***

‘Ben, bir edebiyat metninin çevirisini yapmaya aday olduğum andan itibaren, adaylığımı anadilimde o eserin aslına en çok yaklaşabilecek bir ‘sanat eseri’ yaratmaya koyulduğumun bilincinde oldum’ diyen Ahmet Cemal, ömrünü hangi şuurla geçirdiğinin de özünü verir bize.

‘Işık topraktan yücedir ve toprak, insandan yücedir ve kim ki nefesini sıla kokularında aramaz, o insan sılasına toprakta varıp ışığa dönüş yoluna topraktan çıkmamıştır; her kim ki yeryüzünde ışığı toprağın adına karşılayıp, sonunda ışığa dönüşmüş topraktan gelmedir diye ışığın bağrına basılmamıştır, o insan asla bir şeyler başardım diyemez. Ve toprağın ışıkla, ışığın toprakla kucaklaşıp kaynaşması, hiç bir zaman iki gecenin ucundaki alacakaranlıkta olduğundan daha yoğun değildir’ şu cümlelerdeki çeviri görkemini duyuyor musunuz?

Şimdi oturduğum semt daha boş ve anlamsız olacak ve bir köşe dönüşü ona rastlayacağım avuntusuyla yaşayacağım şüphesiz. Ama kütüphanemde bu boşluğu dolduracak anıt çevirilerle kucaklaşacağımı bilmek ise bir teselliler bahanesi olan yaşam geçidinin cilvelerinden birisi...

İlk yorum yazan siz olun
UYARI: Hakaret, küfür, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. (!) işaretine tıklayarak yorumla ilgili şikayetinizi editöre bildirebilirsiniz.