Neşesizlik...

Ömer Erdem

Her alanda görüldüğü gibi edebiyatımızda da bir neşesizlik hüküm sürüyor. Çokçasına göre bunun sebebi ekonomik gerekçelere dayanıyor. Hayat dar, yazar mutsuz, ülkenin dengeleri yerli yerinde değil. Diğer sosyal sorunları da eklediğinizde tablo iyice kararıyor. Fakat insan yine de sormadan duramıyor. Söz konusu gerekçeler ortadan kalktığında bu neşesizlik hepten kaybolup gider mi? Acaba toplumsal karakterimizde ‘dertleri

zevk edinmek’ gibi bir gelenek mi var? Onca imkân, şöhret ve nitelikli hayat arasında Halit Ziya Uşaklıgil’e bile ‘Cihanda zevke bedel hüzün ihtiyar ederim’ dedirten nedir? Gerçi özel hayatında yaşadığı az trajedi değildir onun. Ne var ki ‘Mai ve Siyah’, Aşk-ı Memnu’ benzeri isimlendirmelerde bile gizli bir neşesizlik yok mu?

Bazıları yıkılan bir imparatorluktan, savaşlardan, kitlesel göçlerin getirdiği trajedilerden dem vuracak haklı olarak. Güzel de hangi sanatımız bu savunduğu karşı çıkış gerekçelerini abideleştirebilmiş ki? Dünya çapında bir Cumhuriyet romanı var mı? Balkan, Kafkas göçü veya mübadele az mı evrensel temalar? Söylem başka, eser başkadır sanatta. Hatta çokça söylem, başarısızlığı ve sanat için mutlak gerekli eleştiri hakkını gölgelemek için kullanılır. Kaldı ki Ahmet Rasim, Refik Halit ve Haldun Taner gibi neşeyi eserlerinden eksik tutmamış hatta bunu bir karaktere dönüştürmüş yazarlarımız var. Her birinin ayrı ayrı yaşadıkları dönemler ve büyük sorunlar düşünüldüğünde kimse onları sorumsuzlukla itham edemez. Edebiyatımızın devirleri göz önüne getirilip de kuşaklar akılda tutulduğunda en az birkaç ismin bu yönüyle öne çıkması beklenmez mi? Mesela 2. Yeni’nin neşesi Metin Eloğlu benzeri şairlerin çıkması tesadüf mü?

Her zihinsel uğraş gibi edebiyat da bir neşve meselesidir ve çoğunlukla neşve kayması neşe yitimine yol açar. Neşe her hâl ve şartta insan ve hayat karşısında varlığın ayakta tutulmasıdır. Yaşama zevkiyle örülüp kültür ve düşünceyle temellendirilir neşe. Yazar ve şairler iç eleştiri kadar özgüvenle aşabilirler neşesizliği. Nazım Hikmet uğradığı onca haksızlığa karşı neşesini hiç yitirmez, özgüven onu atak kılar her durumda. Cemal Süreya ırasında taşıdığı humorvesilesiyle beklenmedik şekilde neşe çiçekleri serper yazdıklarına. Son neşeli yazarımız Haldun Taner ise neşenin hangi neşveden dal budak salacağını ders verir gibi değil de sabah kahvesi içer gibi duyurur.

Mizah yazarı olmakla mizahı kullanmak birbirinden ayrı hâllerdir. Neşenin dalındadır hep mizah. Söz gelimi Ahmet Haşim mizah yazarı değildir fakat zekasıyla öyle yerlere dokunur ki kendisine özgü bir yazı neşesi yaratır. Ağacı yazmakla dilenciyi yazmak, maymundan söz etmekle sineği anlatmak fark etmez. Çehov bir mizah yazarı değildir ancak nice mizah yazarına şapka çıkartır dünyadan bir örnek düşünüldüğünde, neşesi de hiç eksilmez. Oktay Rıfat şıkıdımşıkıdım gelmez meydana, yeri geldiğinde pervasızca içeri giren Orhan Veli’den ayrı bir neşeye sahiptir. Salah Birsel ise bizde neşe aklının tam karşılığıdır. Neşe kaybının bariz olduğu yazarlara dikkatle yoğunlaşıldığında dünyayı kurtarma sevdasına fazla kapıldıkları ve kendi benliklerini ok gibi sivrilttikleri fark edilir. İdeoloji de işin içine sokulduğunda manzara hayli karmaşıklaşır. Oysa her hâl ve şartta neşe bir yazarın nezaketi kadar şıklığı, zekası kadar barışçılığı, yaratıcılığı kadar özgüveni, mizahı kadar teşekkürü de olmalıdır. Yazının ışığıdır neşe.

En sıradan konuyu yazmakla her çetrefil meseleye dalmak birdir esaslı bir yazar için. O ne suyu bulandırmak ne de durmaksızın mucizeler göstermek durumundadır. Zor bir ülkede yaşadığımız çetin sorunlar içinde gidip geldiğimiz açıktır fakat omuzunda kara bir pelerin taşırcasına veya siyah bir redingot giyip de elinde bagetle orkestranın başına geçmişçesine yazıya durmak hatta bir elinde felaket megafonu diğer elinde kalemden yontulmuş kılıç görünümlü palto ile öne çıkmanın karikatürü az değildir bizde. Yazarlar mı ülküsünü yitirmiştir yaşamak karşısında yoksa tarih dönüp dolanıp bir petrol köpüğü gibi önümüzde mi patlamıştır,sormak gerekir. Hasılı yazı kadar yazarı da yaşatan neşedir sonuçta. Gizliden veya açıktan parmak sallayıp surat asmak marifet değil şu hayatta.

Yorum Yap
UYARI: Hakaret, küfür, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. (!) işaretine tıklayarak yorumla ilgili şikayetinizi editöre bildirebilirsiniz.
Yorumlar (4)
Yükleniyor ...
Yükleme hatalı.