Maske ve yüz

Ömer Erdem

Bir yanlış tartışma başlayınca ve rüzgarın sürüklediği alev misali yangın her yere yayıldığında mümkün olduğunca geri çekilmekte yarar var. Ama bir yangın seyri değildir bu geri çekiliş. Olup bitene hakikatle bakma, sebep ve sonuç üzerine düşünme eylemidir. Nitekim geçtiğimiz günlerde ‘en büyük şair kim?’ türünden boş, şiir yönünden yarar getirmeyecek bir tartışma başladı ve alevi pek çok yere sıçradı. Ortalıkta isimler ve psikolojiler uçuştu. Kılıçlar çekildi. Dişler bilendi. Burçtan burca bayraklar sallandı. Aslında tartışmanın biraz gerisi vardı. Bir öykü dergisi, ikide bir yaptığı gibi ‘en büyük kim/ kimler?’ seçme girişiminde bulunmuş ve kendince yüzyılın büyük şairlerini listelemişti. Yöntemi kadar, karmakarışık, yığma jürisi dahil bu girişim, hedeflediği biraz daha dergi satma, kendisinden söz ettirme amacına ulaştı mı bilmiyorum. Ortalığa yaydığı virüs etkili olmuş olmalı ki bu kez aylık bir kitap eki başka bir jüri kurarak yaşayan en büyük şairimizi ilan ediverdi. Herhangi bir şairin yeni çıkmış kitabını bile tanıtmak için bin dereden su getiren böylesi ekler, şiiri ve şairi o kadar önemsemiş olmalı ki bu seçmeceye girişmekten kendini alamamıştı. Öte yandan ‘yüzyılın şairlerini’ seçen dergideki jüri kalabalığına da bakıldığında, o dergiyi çıkaran irade, muhtemelen çoğunun öyküsünü basmaz ve kitaplarını çıkarmazdı. Ama nasıl olsa isimler bir basamak, hedefe varmak için birer araçtı. Böyle bir niyet taşınmamış olsa bile yöntem bunu düşündürtüyordu. Eminim ki o jürideki yetkin pek çok isim de mevcut tabloyu yerinde ve gerçekçi bulmamıştır. 

Türk şiiri 1960’ların sonlarından beri kültürel çevrelerde bir itibar kaybı yaşıyor. Şiir, hayatın belirleyici bir birimi değil artık. İnsanımızın şiirle kurduğu ontolojik ve estetik ilişki çatırdadı. Bunun yazılan şiirin niteliğinden öte yaşadığımız modern hayatın yeni konumlanışı ve şair payıyla daha yakından ilgisi var. 1970’ler kaotizminde şiirde elbette bir nitelik kaybı da yaşandı ama birinci sınıf şairler üretken oldular.  Mesela Turgut Uyar’ın Divan’ı 1970, Cemal Süreya, Beni Öp Sonra Doğur Beni 1973 tarihlidir. 1970-80 aralığında çıkan şiir kitaplarına bakmak bile meselenin nitelik değil algı sorunu olduğunu görmeye yeter. Şiirimizin bugün ulaştığı verim zenginliğine bakmadan ve onu değer yönünden ayrıştırmadan, en büyük şair tartışmaları şiir dışı, kültür ötesi sadece popüler kültür refleksleriyle ve niyeti kendinden menkul süslerle bezenmiş çabalardır. Tartışılması ve yerli yerine oturtulması gereken, bunca yetkin verime karşın, şiirin kültürel ve toplumsal hiyerarşide neden mevzi kaybettiği/ kaybettirildiğidir. Bunun bedelinin ne olduğunu araştırmak ise daha başka bağlamlar gerektirir. Bir kitap eki, aktüel ve günlük heveslerle buna yeltenebilir ama orada boy gösteren duyarlı insanların daha dikkatli olması beklenir. Dahası yüksek edebiyat iddiasında bulunan bir derginin de vazifesi, ürettiği sansasyonel kurgudan nemalanmak değil şiirimizin bu nitelik zenginliğini araştırmaya girişmesidir. Kaldı ki dosyadaki yazılar bunu karşılamaktan uzaktır. 

Bir de şu var, sosyal medya ortamlarında girişilen şair/ şiir yarıştırma hevesleri, sonunda sulandırılmaya yazgılıdır. Hele şairin ve şiirin zerre miktarda itibar görmediği, ilk fırsatta boynunun vurulduğu bir toplumda, histerik bir edayla şair yarıştıranlar karşısında bir şairin hicap duyup susmaması mümkün değil. Kimin borusu daha uzun sorusu pornografik bir linç yöntemidir. Ve kökleri tarihseldir. Bazı şairlere baktığımızda, ekonomik ve siyasal güç odaklarının sahiplenmeyeceği ve konsolide ettikleri kitlelere birer örnek olarak aslında sunmayacakları tipolojilerdir. Sosyo- kültürel cenah hiç fark etmez, şaire ve şiire bakış algısı estetik bir hiza derecesinde değildir yazık ki. Bu hiza da somut verilerle oluşmaz. Estetik rakamlarla ölçülecek bir değer değildir, bir dizi zevkin birleşmesiyle oluşur. . 

Bilenler hatırlayacaktır, geçmişten bugüne hep bir şair tutuculuğumuz olagelmiştir. Ahmet Paşa’yı tutanlar bir yana Necati Bey’i sevenler bir yana. Nabi’ye meftun olanlar bir cephede Şeyh Galib’e düşkün olanlar başka cephede. Akifçiler, Fikretçiler, Nazım Hikmet ile Necip Fazıl’ı sahaya sürenler başka alem. Psikolojik faktör olarak bir karşılığı olabilir bunun. Ancak bir dönemi ve bütünüyle bir şiiri kıymetlendiren değerler bütünüdür. Bir toplumun genel kültürel seviyesi ve hayat olgunluğu bütün değerleri bir arada ve bütün halleriyle sevip değerlendirebilme yetisiyle doğrudan orantılıdır. Birlikte sevilemeyenler tek tek sevilemezler olsa olsa birer mask gibi kullanılırlar. Zaten dikkatle bakan, maskın arkasındaki yüzü görür. Şiir olmadığı açıktır gizlenenin. 

Yorum Yap
UYARI: Hakaret, küfür, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. (!) işaretine tıklayarak yorumla ilgili şikayetinizi editöre bildirebilirsiniz.
Yorumlar (1)
Yükleniyor ...
Yükleme hatalı.