Bizim kasapta çalışan elemanı ilk kez bu kadar gergin görüyorum.
O sakin ve güler yüzlü adam gitmiş yerine elindeki demir döveceği ete indirirken burnundan soluyan başka biri gelmiş sanki. ‘Bildiğiniz gibi değil’ diyor dizginlediği sesiyle, ‘telefonlar susmuyor. Sipariş üzerine sipariş alıyoruz. Kilo kilo kıyma, biftek, pirzola, sucuk, kavurma, kuzu lokumu istiyor insanlar. Bu kadar etle ne yapılır, nerede saklanır bilmiyorum’. Yorgunluktan sesi kadar eli de titriyor. Döveceği bir yana bırakıyor, ‘ herkes makarnadan dem vuruyor ya, etten kıymadan söz açan yok. Virüs dışarıda değil milletin içinde, içinde’ diyor, tekrarla kısa sivri uçlu bıçağa uzanıp okkalı bir parçanın yağlarını ayırmaya başlıyor.
Şüphesiz milletin tamamının kasaplara koşturup kilo kilo et stoklayacak takati yok. Pagan kurban mitlerini çağrıştırırcasına et tütsüleyip kemik yığmak da çok geride kaldı. Ama çarşı pazardaki tenhalık ile mal stoklama arasında canlı bir çelişki olduğu gerçek. Kasaba girmeden önce bilindik marketlerden birisine uğramıştım. Çöp torbası ve diş macunu bitmiş evde. Niyetim bir an önce alışverişi tamamlayıp eve geçmekti. O da ne? Bir kuyruk bir kuyruk her kasada! Ne olacak, milletin alışveriş özgürlüğü var. Dileyen istediğini gücü yettiğince alır. Her zaman da öyle yapmıyorlar mı? Marketler kampanya üstüne kampanya düzenleyip evlere kadar servis vaadinde bulunmuyorlar mı? Hem alışveriş ontolojik bir parlama sayılmıyor mu modern dünyada?
Biraz sabır dedim kendi kendime. Birazdan sıra bana gelir. Kasalar aynı melodiyi çalarcasına benzer sürede metal sesler çıkararak açılıp kapanıyorlar. Sanki önümdeki insanlar tek bir insan olmakta birleşmişler aynı şeyleri seçiyorlar alışveriş arabalarına. Elimde olmadan baktım. Ne alıyor bu insanlar? Makarna, makarna, makarnalar, makarnacıklar, bisküvi, bisküviler, bisküvicikler ve limon, limon kolonyaları. Bir olmuşlar, aynı aşk, aynı şevk, aynı kararlılık aynı heyecanla. Makarna, bisküvi ve limon kolonyası. İşte milli birlik ve beraberliğin yeni elementleri. Atak ve uyumlu bir ileri üçlü. Güncel ontolojik tıkırtılar.
Çöp torbası ve diş macunundan vazgeçiyorum. İkisi de ister istemez, ağız, diş, çiğneme, beslenme çağrışımı yapıverdi bana. Daha çok makarna daha çok bisküvi yiyecek ve daha çok kolonya sürünecek ve böylece döngüye kölelik edecekmişim düşüncesine kapıldım. Evdeki diş macunu tüpleri bir kaç gün daha dibine kadar mercimek büyüklüğünde sıkılabilir, çöp torbası yerine de başka şeyler kullanılabilir dedim. Oh çektim, ferahladım. Geride, kasalar, makarna, bisküvi, limon kolonyası diye diye, zamana diş geçiriyordu hala.
Kasaba uğrayıp bir miktar kıyma almaya niyetlenmiştim. İçerisi her zamankinden daha hareketliydi. Beni görür görmez dalgalanan kasaba bir matem havası çökmüş gibiydi. Herkes harıl harıl çalışıyordu. Bıçaklar işliyor fakat kimsenin ağzını bıçak açmıyordu. Tedirgin oldum. Geri mi dönsem diye düşündüm. Her zaman benim işimi gören elemana sokuldum. ‘Kolay gelsin’, dedim. Başından önce kaşları kalktı. ‘ Hocam, dedi sönük, belli belirsiz . Elinde o ağır et ezici vardı. Ben sonra geleyim diyecek oldum. ‘Yok yok hocam, bildiğin gibi değil dünden bu yana perişan olduk. Sabahın sekizinden beri çalışıyoruz. Millet,,,.’
Acaba makarnacı, bisküvici ve limon kolonyacılara fazla mı gönül düşürmüştüm? Ne yapsın millet, kendisini en az bir hafta on gün güvende görmek istiyor. Beş on paket makarna, bir miktar bisküvi derdime derman olur sevdasına kapılıveriyor. Daha düne kadar yüzünü dönüp bakmadığı, nicedir tahtından inmiş, neredeyse bayramda seyranda hatırlanır olmaktan çıkmış, berber koltuğundan gençler tarafından kovulmuş kolonyaya bir sıhhat zırhı olarak bakmaya başlıyor, işte.
Hele kitlesel panik bir tıynete dönüşüp de günü kurtarma bencilliğine evrilince, vurguncu, fırsatçı, karaborsacı ve spekülatörün de meşruiyet zemini hazırlanmış oluyor. Karnı et stoğu ile dolmaya hazır olanlarla kaynamış suda şişmiş makarnaya bel bağlayanlar sonuçta aynı yerde buluşmuyorlar mı?
Bizim eleman, geri döndüğümü fark etmiş olmalı, biraz canlanmış sesiyle, arkamdan bağırıyor. ‘Hocam, hocam sipariş vermediniz. Ne ayarlayalım?’ Yüzümü dönmeden elimi havaya kaldırıyorum görüşürüz anlamında. Ve dilimde kelimeler, kelimeler. Coronavirüs, makarna, bisküvi, kolonya. Kilo kilo et! Ha bir de maske var daha çoğalmayan ağızlarda!