21. yy’da kolayca yana gelmemesi ve geldiğinde oturulup düşünülmesi gereken iki kavramdır kültür ve iktidar. Özde birbirlerine karşı olduklarından dolayı değil varoluş gerekçelerinin ayrılığından dolayı da böyledir. Kültür bir dizi ve çok katmanlı sanat, düşünce, hayat yaratımının sonucunda süzülüp ortaya çıkar. İktidar bu varolanı sahiplenip yönetme, yayma, kendisine benzetme amacını güder. Kültürün dinamiği hareket olduğu halde iktidarın dinamiği korumak ve zaptetmektir. Kültür gerekirse kendisinden vazgeçer ama iktidar sonsuza kadar ayakta kalmak ister. Geçmişte var olmuş hamilik / patronaj sistemi bir kültür ve iktidar uyuşumu karakteri gösterse bile bugünkünden farkı özenilenin iktidar değil kültür olduğu gerçeğidir. Ayrıca Mevlana’nın anlattığı alimin hükümdarı değil hükümdarın alimi ziyareti özgün kültürler tarafından içselleştirilmiştir. Sonuçta kültür iktidarın bir siparişi olamaz. Bugün tartışmanın kilit noktası da budur. İktidar, kültürün kendisine benzemesini istemektedir. Ayrıca dile getirdiği şey kendisine benzeyenin yokluğudur.
Teknoloji sebebiyle de kültür daha karmaşık ve çetin bir meseleye dönüşmüştür. Onun yerel ve milliliğini savunarak kolayca bir yere varılamayacağı da açıktır. Yerellik ve millilik tanımı iktidar mekanizmasının çizdiği bir şablondur. Kültür böyle bir sınır koymaz kendisine. Ve bu şablon bugünkü mevcut söylemiyle bizdeki geçmiş kültürün çoğul ve tecrübe edilmiş yoğun geçişkenliğini tehdit eder. Ermeniler olmadan mimarlık olamaz mesela. Bizim kültürümüz, içinde bulunduğu coğrafyanın açık ve çoklu etkilenim / etkileyişlerinin süzümüdür. Son Osmanlı kültürel tecrübesi zaman, mekan, dil, din kompleksine kapılmadığı için gelişip özgünleşebilmiştir. Cumhuriyet’in başında, ‘Cumhuriyet’in temelinin kültür olduğu’ vurgusu bu özgüvenli ve çoğul olguyu değil miras edinme, toptan ve sert bir reddetme düşüncesine dayandığı için de cılız kalmıştır. Cumhuriyet’ten bugüne yansıyan kültür ise sonuçta iktidarın eseri değil onun bu paradigmasını aşabilenlerin ürünüdür. Kültürel iktidar bir hükümet icraatının ötesinde tarihi bir olgu olarak toplumun hayatında günceldir, kaçınılmaz olarak hükümet etme pratiğini aşan bir sorundur. Buradan bakılmadığı sürece her tür yaratıcı atılım gölgede kalacaktır.
Son zamanlarda kültür ve iktidar kelime/ kavramlarının sıklıkla dillendirmesinin kültür adamlarından değil iktidardan gelmesi yeterince düşündürücüdür. Kültürün her bir alanı (edebiyat, müzik, felsefe, sinema, bilim vs.) doğası gereği büyük arayış, huzursuzluk, eleştiri ve hesaplaşmalara dayanır. Kültürün sanat cephesinde her dal kendisini yeniden güncelleyip yaratır. İktidarın, hemen hiçbir felsefi çile çekmeden kültürü kendi uhdesine memur etmeye koyulması, içine düştüğü ontolojik boşluğu doldurma çabasıdır. Dahası kültür adına hareket etme görüntüsü taşıyan şahıs ve kurumların buna teşneliği şaşırtıcıdır. Eğer bir kültür kendisini dönüştürüp var edecekse, iktidara göre değil iktidar olmadan ve ona rağmen açığa çıkmak zorundadır. Belki iktidar kendisini bu açığa çıkana göre yeniden konumlayıp adlandırabilir ama onun tek patronu asla olamaz. Bunu dillendirip durması kültürden çok kendisiyle ilgilidir.
Şu veya bu şekilde o veya bu ünvanla şöyle veya böyle kültürün tek patronu ve sahibi olmaya çalışanlar sonuçta kendi bir benzerlerini çoğaltabilirler. Oysa kültür onların anladığı manada bir benzeşme değil ayrışma sanatıdır. İnsanlık tarihi bize öğretmiştir ki, iktidar kültür için ancak özgür ve yaşanabilir bir iklim oluşturabilir. Kültür, iktidara yanaşıp ona benzedikçe çaptan ve yaratıcılıktan düşer. Kültür adamı memur olur.
Mevcut tabloya bakıldığında herhangi bir kültür adamının iktidar nezdinde bir hiza değerinde olmadığı görülür. ‘Bir şair, yazar, ressam, müzisyen, sinemacı bu konuda ne der’ hassasiyeti ortada yokken, sadece güçlünün ve iktidar sahibinin sosyolojik yığılması önde durmaktadır. Oysa, iktidar da nicedir felsefe ve tarihi bir meselesidir. Bu bağlamdan hareket edilmediği sürece, şahsa ve devre göre konuşup iş yapmanın iki yüzlü kuraklığı bir süre sonra herkesi kaplayacaktır.
Hayır hayır, kültürel iktidar değil. Sonuna kadar yaratıcı ve özgür kültür. Güncelin değil sonsuz varoluşun aşkına kapılmış bir kültür. Ama seçmek ve konuşmak serbest. Hele iktidarken.