Kültür Tüccarı…

Ömer Erdem

Halı alıp satan adam genç bir kızın halı dokurken her bir ilmeğe attığı aşk acısını düşünmez. Uzun ve maharetli parmaklar her düğüm atışta deseni ortaya çıkarırken kimselere söyleyemediği sancılarını da dile döker. Halıyı bitirip de karşısına geçtiğinde başkalarının hayran olduğu şey onun için ayrılığının resmidir. O sebepten kıymetli bir halıya kolayca basamaz halden bilen kişi.

Tüccarsa çoklukla halının enini boyunu, elde edeceği kazancı ve müşterisinin şevkini düşünür. Bir halı üstüne bir halı daha koyar sattığıyla. Dükkanı gidemeyişler, dağın ardını aşamayışlar yüklüdür de kahvesini içip tütününü savunurken umurunda olmaz. Her tür kültür sanat hareketinin arkasında da benzer hikayeleri barınır.

Sanatı yaratan özne ayrı onu destekleyip yöneten karakter farklıdır. İdeal olan kültür ve sanatın yüksek seviyede patronaja tabi tutulmasıdır. Kurumsal veya şahsi yönetimin kalite derecesi sanat çevresinin tutmunu da şekillendirir. Aşk, ayrılık, ölüm, dünyadan bıkkınlık, varoluş sancıları, güzellik menevişlenmesi, hayranlık, hasret, heyecan, tutku, idealler. İnsanı kuran ve onu seçkin bir varlık katına çıkaran ne varsa bazen müzikte, bazen resimde, sinemada, romanda, şiir ve hikayede, heykelde ve tiyatroda saçaklanır, yurtlanır, dil ve biçim kazanır.

İyi zamanlarda, sanatçının nabzının attığı yerle ona teşne olan insanlar arasında değer bağları kurulur. Aradaki kişi, yayıncı, küratör, organizatör, galeri sahibi, yapımcı vs. önce kendisi farkındadır sanatçı ve eserinin. Resim sadece alınıp satılan bir nesne olmadığı gibi bir konser organizasyonunu ya da okur yazar buluşması tertip etmek de rakamlarla izah edilmez onun için.

Ayrıca okur mesela şiiri nereden okuyacağını bilir, şairin kim olduğundan şüpheye düşmez, müzisyenin notalara yansıyan fırtınalı duyuşları neredeyse aynı seviyede karşılık bulur dinleyende. Bir resmi duvarına asıp da dünyada bir geceyi olsun esenlik içinde geçirmek isteyen sayılı ruhlar da vardır. Sadece onlar mı? Yeni yazılmış bir tiyatro şaheserini izlemek için yerinde duramayan seyircilere de rastlanır. Tıpkı, Lowry'nin Yanardağın Altında romanını okuyup da mesela onu filme çekmenin düşleriyle dönen sinema yönetmenleri gibi eserden insana görünen görünmeyen nice akışlar vardır.

Her devirde sanat eseri ile insanı buluşturan nitelikli aracılar, galericiler, yayıncılar, kuratörler, dağıtıcılar, şahıslar, kurumlar da bulunur. Aradaki bu şahıs ve kurumların tutumuyla şekillenir biraz da kültür sanat atmosferi. Ne zaman ki eserle, şahsiyetle kitlenin niteliksel arası bozulur aradaki kişi başka emellerin peşine düşer, menfaatin timsali olur, iş hepten ticarete, alıp satmaya, parlatıp cilalamaya, stoklayıp paketlemeye, çarşı pazar yanında politik veya sosyal çevre çıkarına evrilir vay ki o zaman vay…Gerçek sanatla pazarlanabilir sanat nitelikli aracı ile kültür tüccarı arasındaki çizgi kaybolur.

Kültür tüccarı denilen tipin bayram günleri başlamıştır. İçinde dinmez bir kazanma hırsı, kalbinde iflah olmaz bir politika hevesi o daldan bu dala şu çevreden bu cenaha, ağzında ballar akarak bedeni o yönden bu tarafa esneyerek, alkışlayıp pohpohlayarak, paketleyip istifleyerek merdivenler çıkar, kürsülere oturur, fotoğraflar çektirir, ilanlar verir, yandaş edinir sonunda bir alıp verme bir istif bir görüntü oyunu sergilenip durur.

Kültür tüccarı hangi belediyeye yanaşacağını, hangi dile bürünürse dikkat çekeceğini, kimi işaret edip kimi gizleyeceğini bilir. Müzeler kurar. Açık artırmalar, müzayedeler, sempozyumlar, fuarlar, geceler düzenler. Koltuğunun altında dosyalar, listeler, takvimlerle dolaşır. Tipi, bıyığı, sakalı, jargonu, sağdan veya soldan yürümeyi tercih edişi hiç fark etmez. Tüccarlık devrin değil bütün devirlerin dilidir. Satan kazanır. Satana göre seri imalat dönemi başlar.

Bir ülkede kültürün asıl muhatabı sayılan okurlar, izleyiciler, seyirciler, dinleyiciler, ziyaretçiler edilgenleşip aradan çekildikçe kültür tüccarlarının kafası büyür, ofisleri genişler, etki alanı şaşılacak derecede yayılır sonra da mutlak belirleyen kıyafetiyle ortalıkta dolaşır. Hemen her sanat dalındaki etkin özneler kendi aralarında kendiliğinden oluşan organik etkileşimi yitirdikçe kültürün dokusu da zayıflar. Politik kisveyle manipüle edilen, sipere çekilen, pazarlanan ortalıkta dolanmaya başlar. Herkes neyi görüyor neyi duyuyorsa onu gerçek zanneder.

Oysa sanat yapılırken de yaşanırken de nitelik meselesidir ve hiç alım satım olmadığında bile o insan ve toplum adına vazgeçilmez bir belirleyendir. Bunu bildiğinden olacak kültür tüccarı yerinden kalkar yine akla hayale gelmez yollar dener, o daldan bu dala konup göçmeyi sürdürür. Has sanatın muhatapları hızla azalsa bile onu ayak sesinden, kaş göz oynatıp merdiven çıkmasından tanır, geri çekilip hayretle olup biteni seyretmeye koyulur.

Yorum Yap
UYARI: Hakaret, küfür, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. (!) işaretine tıklayarak yorumla ilgili şikayetinizi editöre bildirebilirsiniz.
Yorumlar (5)
Yükleniyor ...
Yükleme hatalı.