Geçmişte kültürün iki ana yaratıcı kaynağı vardı: Toplum ve birey. Modern çağda toplum neredeyse bütün atomlarına kadar parçalandı ve yaratıcı olma vasfını kaybetti. Daha çok edilgen tüketici durumunda artık o ve bütün yük bireyin üzerinde. O bireye, kısaca, özetle sanatçı ve düşünür diyebiliriz. Şairle sinema yönetmeni, ressam ile filozof, müzisyen ile tiyatro oyuncusu ve daha nice kültür aktörü yaratıcı birey vasfıyla bu çizgide yerlerini alırlar. Kültür derken de gündelik ve genel kabullerin dışında insan zihninin duygularla da yoğurduğu çoğul yaratıcı hamleleri anladığımız açıktır. Şehirli toplumlar, şehirli olmanın çok doğal bir sonucu olarak kültürün muhatabı olmanın bilgisiyle hareket ederler ve kendiliğinden, tiyatro, sinema, konser, sergi, fuar gibi etkinliklere katılırlar. Yine şehirli toplumlarda, özel sanat kurumları ve devlet bu etkinliklerin önünü açar, yönetim planlamasını yapıp karşılıksız destekler. Kültürü, yaratma, üretme, belirleme sevdasına kapılmazlar, çünkü bilirler ki böyle ilgilerin sonucu politik antikültürdür.
***
İlkin, özellikle ve sonuna kadar kültürü yaratıp geliştirecek öznelerin önünün açılması ve her tür özgür ortamın oluşturulması toplumun ve devletin şuuruna emanet edilmelidir. Belediyeler, kurumlar, ki bunların büyük çoğunluğu büyük şirketler adına hareket ederler ve sosyal imkanları geliştimek yanında sponsorluk hizmetlerini yerine getirirler. Müze açmak, diğer yerli ve yabancı kültür kuruluşları ile işbirliği yapmak, yayın, sergi gibi faaliyetlerde bulunmak görevlerini üstlenirler. Özel sanat kurumlarının devletle olan ilişkilerinde de son derece ince bir çizgi vardır ve profesyonel yönetim yanında finansal ve idari şeffaflık, öznel bağımsızlık onlar için çok önemlidir. Devlet ise her zaman gözlemci ve yol gösterici olmak zorunda. Alttan alta devletin baskın patronajı uzun vadede hem bir gerilimi hem de ikiyüzlülüğü doğurur. Devlete ve devlet için sanat ve kültür değil, devletin içinde, devletle birlikte sanat ilkesi açık, denetlenebilir, demokratik ve sürdürülebilir bir ilkedir.
Bireylerin, sanatçı ve düşünürlerin maddi güçleri öteden beri zayıftır bizde. Onları desteleyecek bağımsız bireysel patronaj geleneği ise çoktan yıkılmıştır. Aydın olma vasfıyla birlikte bir şekilde devletle bağlantılıdırlar. Ya üniversitede hoca ya da bir devlet dairesinde memurdurlar. Bürokratik ve siyasal çalkalanmalar, görüş ve politika değişiklikleri doğrudan olmasa bile dolaylı yoldan kültür adamını hep tehdit eder. Kültür meselelerinin Türkiye’nin yaşaya geldiği derin krizlerle hep iç içe geçmesi yaratıcı özneyi zaman zaman istemeden kendi bağlamının dışına çeker, onun eleştirel dilini öne çıkarır. Dönemlere göre değişip tanımlanan, makul, makbul kültür adamı tipi bu yüzden ve böylece belirir. Oysa önceden ve makul bilgiyle, devlet olma yüceliği ve vizyonuyla kültür adamının doğal olarak özgür ve eleştirel olma hakkı hukukla da korunmalıdır toplum ve devlet şuuruyla da.
***
Özel sanat kurumlarının bağlı oldukları sermaye kuruluşlarına göre şekillenen kültür politikaları yanında, asıl o kuruluşların devlet karşısındaki bağımsızlıkları, devletin işverenliğine muhtaç olup olmadıkları başka bir mesele. Uluslararası alanda rekabet edemeyen büyük sermaye, sanayi ve hizmet grupları devletle çalıştığı müddetçe kültürel yönlendirmenin, kontrolün sıcak teması altında kalırlar. Bu gerçeklik onların kültür politikalarını hissedilir ölçüde belirler.
Devletin, Kültür Bakanlığı dahil, TRT gibi yaygın radyo ve televizyon kuruluşları vasıtasıyla kültürü gözetmesi, takip etmesi, özendirmesi özlenir bir beklentidir. Hükümetlere, bürokratlara, şahsi ilgi ve tercihlere göre şekillenen kültür adımları uzun vadede karmaşa, kesinti ve verimsizlikten başka bir işe yaramaz. Kültürde başarı, insan tekinden insan tekine sürekli yönelmekle olur. İnsan teki saydığımız, sanatçı, yazar, düşünür birey kültürü yaratır. Özel kültür-sanat kurumları yanında, devlet politikaları ve kuruluşları da, o yaratıcı öznenin yarattığı eseri paylaşacak, hayatının vazgeçilmezi yapacak, toplumun özü bireyin yolunu kısaltır, imkanlarını artırır. Toplum, kurumlar ve devlet, öznenin, sanatçının yerine göz diktiğinde, yaratıcı değil makul, kalıcılık vasfı şüpheli, vasat, muvazaalı bir kültür görüntüsü ortaya çıkar.