Domates, Amerika kıtasından Anadolu’ya ulaştığında biz artık beylik değil çoktan sınırlarının sonuna varmış bir imparatorluktuk. Hatta siyasal gücünün son sınırına dayanmıştı Osmanlı. Onu hararetle yeniden tartıştığımız şu günlerde ise nüfusunun büyük bölümü şehirlerde yaşayan ve Rusya dahil dünyaya domates satmaya çalışan 80 milyonluk bir ulus devletiz. Büyük bir imparatorluğa dönüşmek ister istemez ekonomik bir çekim merkezi yapar sizi. Tüccarlar yeni mallarla limanlarınıza, pazarlarınıza oradan da hayatınıza girerler. Eldeki mevcut arşiv kayıtlarına tam olarak ne kadar güvenilir bilinmez ama en azından tütün ve kahve etrafında kopan fırtınanın onun toprağına pek uğramadığını söyleyebiliriz. Bir tür Evliya Çelebi sonrası varlıktır domates. Bamyaya bile ayrı bir özen gösteren seyyahımız domatesi görmeden giden bahtsız şikemperverlerden sayılır. Oysa hayatımızda yaptığı devrim ne tütün ne de kahve ile ölçülebilir. Zengin kullanımı hatırlandığında, hatta vazgeçilmez kabul edilip de salçasının yapıldığı düşünüldüğünde bir büyük benimseyişle kısa zamanda bizden olmuştur ve dahil olduğu bütün kültürel havzayı renklendirmiştir.
***
Yaz bastırıp da vakit sündüğünde üretim bolluğundan yüzüne bakılmayan domates şimdilerde adeta ekonomik göstergenin ötesinde sosyal ve siyasi bir hüviyet kazandı. Kış boyunca fiyatının hep yüksek kalması sadece üretimle değil yeni yaşama biçimi ve tüketim alışkanlıklarının değişmesiyle ilgili. Geçmiş dönemde salça, kurutma, saklama gibi yöntemlerle domates türevlenerek tüketilirdi. Baharda önce turfanda çıkması hasretle beklenir sonra da bostandan, tarladan sofraya has haliyle gelirdi. Seracılığın yeni tohum kullanma ve tarım yöntemlerinin değişmesi domatesin mevsimini ortadan kaldırdı. Artık o şehirlerde yaşayanların sürekli talep ettiği bir vazgeçilmeze dönüştü. Herkes tadından, kokusundan şikayet etse de bir kez onun mecnunu olmuştu. Tarım politikaları ve üretim imkanlarını kendi gerçeklikleri karşısında yenileyemeyen Türkiye önce tohumda İsrail’e bağlı hale geldi sonra da çılgın bir ihracat tutkusuyla kendi iç talebindeki gen değişimini tam fark edemedi.
Hayatta en zor olan şey insanların damak alışkanlıklarını değiştirmektir. Toplumun bütün direnç katları ve inat noktaları çoğunlukla midesinde düğümlenir. Sonbahardan bu güne domates fiyatlarının neredeyse bir korku filmi sahnesi gibi gerilime odaklanması sadece rakamlarla açıklanamaz, o bizim kentleşme çizgimizin tipik ve hayli tuhaf göstergelerindendir. Bu göstergeyi biraz deştiğimizde içimizdeki değişim akımını buluruz. Vazgeçmeyi değil talep etmeyi seviyoruz artık. Domatese bağlıyız. Onda hayatımızın rengi kadar çeşitliliğini de buluyoruz. Onu devreden çıkardığımızda büyük bir ontolojik boşluğa düşeceğimizi sanıyoruz. Kaldı ki Amik Ovası’ndan Simav topraklarına, Antalya’dan Çanakkale önlerine kadar domates yetiştirme potansiyelimiz göz önünde bulundurulduğunda bilimsel verilerle hareket etmediğimiz açıktır. Fırsatçı ve şımarık ve bir o kadar da dağınık üretim, pazarlama ve dağıtım çemberinde sıkışıp boğuşuyoruz.
***
Reçelinden kurutmasına, salçasından turşusuna değin pek çok lezzet geçişine sahip bir sebzenin (meyve mi yoksa) daha gerilimsiz bir döngüde hayatımızda olması beklenir. Domates ekonomik bir mal olmanın ötesinde günceli aşan bir sebze artık. Gel gör ki her şeyin gündelik dil içinde ezilip çürütüldüğü bir yer burası. Oturup domatese güzelleme yapsak, onun girdiği yemeklere kattığı hünerden söz açsak, kokusunun eşsizliğinden, yetiştiği toprağın zenginliğinden dem vursak, şarkılara, resimlere, filmlere, güzellik yarışmalarına vurduğu damgayı hatırlasak belki biraz avunuruz ama yaz bitince bizi bekleyen gerilimi sadece ertelemiş oluruz. Her geçen gün aradan çekilen yerel tohumlar ise ayrı mesele.
Tek düze bir hayatın içinde değiliz artık. Toplum olarak çeşitli, değişken ve açık bir hayat sürmenin peşindeyiz. Domates gibi hayatımızın, mutfağımızın her yerine sinmiş bir vazgeçilmezi çözmek biraz da gelecek için bulacağımız çözümlerin işareti olmalı. Domates, bugünlerle tartışıldığı şekilde Rusya pazarından öte terk edilmişlik görüntüsü veren Anadolu toprağına bakışımızı ve oradan yeşerecek varlığımızı ilgilendiren bir konu. O unutulmaz ‘Kızarmış Yeşil Domatesler’ filmini hatırlayarak söylersek, bir şeyin üstünü örtüp geçiştirmek içinde yaşadığımız gerçeği ortadan kaldırmaz. Gerçek daha derinden akar. Mutlaka akar. Domates, üzerinde düşünülmeyi çoktan hak eder.