Benim gibi bir kitap tutkunuysanız çoktan başınız dönmüş, hayata dair hesaplarda şaşırmış ve her gün eve çantasında şu kadar kitapla dönmenin şevkiyle zamanın köşelerine sıkışıp durursunuz. Her zaman okuyacak kitaplar fazladır ve vakit kısıtlıdır. Bir süre sonra da koyacak yer bulamazsınız. Bazısında gönlünüz çoğunda gözünüz kalır. Ömrüm paralel tren rayları gibi çift uzayıp gitse de ben daha çok okusam istersiniz. İlk fırsatta masanıza geçer kendi aleminize dalarsınız. Geçen haftalardan beri önüme aldığım, dur durak bilmeden okuduğum bazı kitaplar var.
Bunlardan ilki şair arkadaşım Mehmet Can Doğan’ın imzasını taşıyor; Şiir Rasathanesi. ( Çolpan Yayınları, Kasım 2024) Bizim şairlerimiz sadece şiir yazmaz şair ve şiir üzerine de kafa yorarlar. Güncelin içinde popüler kültürün patırtısı altında bazı dikkatler yeterince dikkat çekmeyebilir ama aradan zaman geçip de bu dikkatler kitap bütünlüğüne kavuşunca bir döneme bakışta oynadıkları rol rahatlıkla görülebilir. 1990’lardan bu yana hem şiirimizde neler olup bitmiş hem de şair Mehmet Can Doğan nelere kafa yormuş berrakça görebiliyoruz. Şiirin bir şekilde tartışıldığı ve pek az okunduğu bir kez daha netleşiyor Mehmet Can Doğan’ın yazdıklarında. Okumak daha ontolojik- kültürel bir eylem olduğu halde konuşup tartışmanın aktüel yönü daha ağır basıyor. ‘Siyasetin Edebiyatı Yo’, ‘Şebeke, Çöp Şiir ve Şair’, ‘Yarışsız Koşabilmek’ başlığını taşıyan metinler, bir şairin geleceği de kucaklayan tavrını sergiliyor.
Doktor, oyuncu, yönetmen, kültür adamı, senarist ve yazar…Ercan Kesal, Yenal Bilgici’nin sorularına yanıtlar veriyor ve buradan ‘İsim Şehir Film Roman’ kitabı doğuyor. ( İsim Şehir Film Roman. Kronik Kitap) Öteden beri Ercan Kesal’in insan ve toplum odaklı düşünüşlerini, estetik ve edebiyat zevkini kuşanarak yazıya dönüştüğüne şahit oluyoruz. Filmlerinde hayat verdiği unutulmaz karakterlerde sadece oyunculuk yeteneği bulunmuyor. Avanos’ta başlayan çocukluğu ona keskin bir gözlemcilik katıyor. Sağlık Ocağı hekimliği yaparken tanıklık ettiği iç toplum ve onun katmanları daha sonra edindiği mesleki ve entelektüel eğilimlerle pekişerek kendisine has bir kültür ve sanat adamı portresi yaratıyor. Yenal Bilici, Ercan Kesal’dan iri bal damlaları benzeri pasajlar çıkarıyor. Bir insanın çoğul ilgilerinin kendi açık tutkularıyla ömür olmasına dönüşen bir kitapla baş başayız.
Biyografi yazarlığının tarihle olduğu kadar bir toplumun insana dair geride iz bırakma geleneğiyle de ilgisi var. Biyografi yazarı neyi nasıl yazacağı kadar eldeki malzemeyi nerede kullanacağı ve peşine düştüğü şahsiyetin kişiliğine de odaklanmalıdır. H. Elian ve M. W. Jennings imzalı Benjamin’i okumaya başladığınızda, aile, şehir, ülke ve dönemin iç içe geçip bir insanı nasıl kurduğuna şahit oluruz. Walter Benjamin - Eleştirel Bir Yaşam- ( Everest Yayınları) Benjamin’in varlıklı bir Yahudi ailenin içinden Berlin’e, Almanya ve 2. Dünya Savaşı’nın kaotik ortamında kadar nasıl arayışlar ve gelgitler taşıdığını ayrıntılarıyla ortaya koyuyor. Benjamin’i bir estetikçi ve sosyal düşünür kılan olgular sebep- sonuç içinde ayrıntısıyla irdeleniyor. Özel hayatından zihniyet dünyasını etkileyen öznelere kadar nice şey öğreniyoruz. Bu biyografi sayesinde Benjamin’i okumak daha zevk ve derinliğe bürünüyor.
Şiir yazmanın gündemden düşmediği, şair sayısının artmakla birlikte şiir kitabı basan yayınevlerinin kısaldığı zamanlar yaşıyoruz. Yazılan şiirinin niteliğinden öte toplumun şiirle kurduğu iletişimi güçlendirecek hamlelere ihtiyaç var. Sonuçta şiir edebiyat kadar insan ve toplumun hülasasıdır. Tuğrul Tanyol’un yeni şiir kitabı ‘Geçmiş Uzak Ülkede’ (Sia Kitap) 1980 kuşağının başat şairinin duru sesini taşıyor. Bir yandan anlatımcılığın ekseninde yakın ve uzak duyuruşların evrenine giriyoruz. Diğer yandan hafızanın kılavuzluğunda güncel olanın eteğine dokunuyoruz. Çocukluk kadar geçmiş şairlere duyulan bağlılık uyanış şuuruyla can buluyor.
2024 geçmiş yıllara nazaran şiir kitapları yönünden daha verimli bir sene oldu. Pek çok şairin kitabı basıldı. Baki Ayhan’ ın ‘Hasta Sevgili Kış’ da bunlardan birisi. Yetmiş altı bölümlük uzun şiir Oktay Asiltürk ve Türkan Barutçuoğlu’nun çizimleriyle zenginleştirilmiş. Kışın bir geçmiş duygusuyla işletildiği şiirler boyunca hatıranın bir çiçek yaprağı gibi dizildiğine şahitlik ediyoruz. ‘yılların kışı bende birikmiş/ durmadan dönüyor rüzgar horozu’ mısraları zamanla hesaplaşmayı bize duyururken olup bitenden arınmanın yolu ‘unutulmak’ diye işaretlenir. ‘herkes beni unutsun diye kapanmıştım/ bu kış yalnızlığına’
Hayatta ne kitaplar ne de onlar hakkında kurulacak cümleler bitmez fakat daha ne okuyabiliriz diye soranlara Tove Ditlevsen’in Kpenhag Üçlemesi’ni önerebilirim. ( Monokl Yayınları) . Okumak oluş kadar darlanıp kuruyan hayata karşı da takınılan en güçlü hayatta kalma tavrı sonuçta ne de olsa.