Bakmayın çok satılan kitap listelerine. Her yıl yayınlanan basım yayın raporlarına da tam inanmayın. Sayısal olarak basılan kitap sayısının tür ve miktar olarak arttığı doğrudur. Ama bu basılan her kitabın okunduğu anlamına gelmez. Üstelik bu listelere okul kitapları da dahildir. Yayın evlerinin depolarına bakmak gerekir manzarayı tam görebilmek için. Ülkemizde yeni çıkan bir kitabın raf ömrü gittikçe kısalmaktadır. Öte yandan kitap basmak ve almak ekonomik ve sosyal bir faaliyettir ama kitap okumak kültürel ve kişisel bir sürekliliktir. Okumanın her şeye rağmen ömre yayılan bir zevk ve gereklilik olmadığı toplumlarda kitaptan beklenilen uzun vadeli etkiyi almak da zorlaşır. Meselemiz nitelikle ilgilidir.
***
Kitap okumaya ve kitap üzerinde düşünmeye başlamak ilkin kitabı gerçekten okumadığımızı kabullenmekle mümkündür. Vaktiyle Ataç’ın liderlik ettiği okuma notlarını yayınlamanın sonraki nesiller tarafından yeterince sürdürülemeyişi bir göstergedir mesela. Yazarlar, okuduklarını, onlar üzerine düşündüklerini daha fazla paylaşmalı, kitap okuma ve kitap üzerine düşünme kültürümüz genişlemeliydi. Bu yolla açılacak bir zevk ve yaşama yöntemi kitabı bir piyasa nesnesi olmanın ötesine taşıyacak onu kültürel yaşamın merkezine oturtacaktır.
Bu yolu seçecek yazarların önünde çok değerli örnekler var. Söz gelimi Nermi Uygur. Türkçe düşünmenin lezzetini bize her koşulda tattıran Uygur, ‘tadı damağımda’ isimli kitabında ‘bir okur-yazarın kitap okuma serüvenleri’ni aktarır bize. Şiir, roman, öykü, anı, tarih, felsefe, gezi dahil hemen her türde okuduğu kitaplar üzerine düşünür. Kitabın ne olduğu, ne olabileceği üzerine tatlı tatlı kalem oynatır. Kitap çağrıdır, insandır, ayna, arkadaş,besin, ağaç ve denizdir ona göre. Dahası ‘türü, durumu ne olursa olsun, kitap kadar evrene benzeyen bir şey yoktur.’
Yalnız bilgi fabrikaları değil, hayal kurma gökleridir kitaplar onun evreninde.Bir tuzağa düşüş olsa bile yine o tuzaktan kurtuluştur. Yenileri yazıldıkça sürüp giden bir tattır aynı zamanda. Yüzlerce sayfa boyunca, kitabı, kitapları düşünür, irdeler ve sonunda hep sever. İster ki sevgi ve merakla örülsün insanın zihni ve orada zevk denilen bir iklim örülsün. Kitap orada anlamına kavuşsun.
Kişinin şiir okumayı da roman okumayı da öykü okumak kadar sevmesi pekala mümkündür. Bilim okumayı da sevebilir şu insan denilen varlık. Bir deneme ustası olan kendisi gibi deneme kitaplarını da sever elbette. Oblomov’un Hırkasından Akaki Akakeviç’in Paltosuna kadar uzanan bu kitap alemi elbette bir yolunu bulup Sait Faik’in sözünü dönüştürebilir: Okumasaydım çıldıracaktım.
Kendi adıma ne zaman kitap ve okuma üzerine yazılmış bir kitap görsem heyecana kapılıp onun mecnunu oluyorum. Elbette kitap okumak ve onun ruhuna ermek kılavuz metinler yoluyla olacak iş değil. Nermi Uygur gibi kalemlerin tekniği sindirilmiş yazdıklarında benim asıl aradığım. Kitap üzerine kitap yazmanın da kitap olması gerekiyor.
***
Her insan tecrübesi kendi içinde biricik ve bu biricikliğin en masum tarafı da okurken açığa çıkar. Okunmuş kitapların arkasına düşülmüş anlık notlar yıllar sonra karşılaştığımızda yaratıcı samimiyetiyle bundan dolayı bizi sarar. Acaba böyle bir çalışma yapılsa ve yazarlardan okudukları kitapların arkalarına düştükleri notlar istense nasıl bir sonuç doğar. Eminim ki bu yazımlar kitap ile insan arasındaki o saf aynanın buğusu olarak çıkacaktır karşımıza. Kitabı düşünmek insanı düşünmektir sonunda.