Kendisine benzetmek

Ömer Erdem

Bir hafta sonra yeni bir yıla gireceğiz. İnsanoğlunun miladi hesabına göre iki bin yirmi yıldır hep tekrarlanıyor bu yenilik. Geçmişin eskisini, daha daha eskisini, binlerce yıl öncesini tam ölçebilecek ne hesap var ne bilgi. Böyle olunca insan sayılabilir her yeniliğe şüphe ile bakıyor. Olsun, yine de, yenilik isteğinin temelinde mevcuttan, olup bitenden, yaşanılandan sıyrılma arzusu da var. Aslında bu istek tabiattan geliyor. Hiçbir şey yok ki doğada yenilikle sürmesin, değişip gelişmesin. Taklitçi değil yenilikçidir tabiat. Yaratıcı ve değişimcidir. Bir bulut aynı yerden bir daha süzülmez, güneşin batış açısı gün gün, milim milim değişir.

Ya insan öyle mi? O taklitçinin hatta mevcut olanı korumakta direnen inatçının teki değil mi? Gücü yetmediğinde tekrara sarılıp, çözümü kendisine benzetmekte arayan değil mi? Doğada hiç bir varlık bir diğerini kendisine benzetme derdine düşmezken, insan ilk fırsatta hemen her şeyi kendisine uydurmak, kendisine benzetmeye çalışmaz mı? Üstelik bütün bu istencinin temelinde zayıflıkları barınmaz mı? Yeter ki eline fırsat geçsin, ağacı, kuşu, kediyi, horozu, suyun akışını, rüzgarın yönünü, atı, ateşi kendisine mal edip sonra da onun mutlak hakimi olmaya çalışmaz mı? Haydi diyelim insan bunlara mecbur, hayatta kalmak, varlığını sürdürmek, güvenlik içinde sağlıkla yaşamak için bütün bunları yapmak zorunda! Ya insanın insanı kendisine benzetmek istemesi? Ya o? Buna da mı mecbur? Yoksa bunun gerisinde bir dizi antropolojik rahatsızlıkları mı saklı? Neden yaşatmak değil de kendisine benzetmek?

En çok da güç elde ettiğinde, bilgiyle, maddeyle güçlendiğinde yöneliyor insan buna. Akli gerekçelerle, hukuki, askeri, ekonomik, psikolojik dayatmalarda bulunuyor hemcinsine. Çocuğunu, kardeşini, annesini, öğrencisini, idarecisini, vatandaşını, işçisini, sevgilisini, hasılı gücü, sözü kime ve aklı neye yeterse ona yöneliyor, onu kendisine benzetmeye kalkışıyor, böylece gelişip ilerleyeceğini, ayakta kalacağını düşünüyor. Kültür diyor sonra buna, inanç diyor, eğitim diyor, pedagojik gereklilik diyor, güvenlik diyor, diyor da diyor.

Başlangıçta, henüz daha yeterince güçlü değilken, benzeş olmaya yönelen ve ustalıkla gizlenen bu benzetme derdi, biraz güç kazanıldığında temenniye, iyiden iyiye güçlenildiğinde ise dayatmaya dönüşüyor. Hatta o dereceye ulaşıyor ki, kendisine benzemeyene, kendisine benzetemediğine hayat hakkı bırakmıyor. Silah, abluka, maddi güç, psikolojik baskı, taciz ne varsa hepsini devreye sokuyor. Yetinmiyor kutsal biliyor bu vazifeyi.

Peki böyle mi gelişip ilerler insanoğlu? Oğul babaya benzedikçe, öğrenci öğretmene dönüştükçe, falan görüş falan görüşün içinde eridikçe mi ayakta kalıyor değerler, toplumlar? Her gün aynı yemekleri yemeye, aynı kıyafetleri giyip aynı işleri yapmaya katlanamayan şu insan, nasıl oluyor da benzerlerini oluşturmanın derdine düşüyor. Tabiatın diyalektiğine aykırı değil mi bu? Gericilik, insan ve varlık düşmanlığı değil mi? Tanrının bir anı ve şekli bile bir olmayan yaratma hünerine aykırı değil mi bu? Farklılık öznel bir varoluş hakkı değil mi?

Öte yandan insanın kendisi hiç başkasına benzemek istemez mi? Bir dağ gibi sabırlı karınca kadar çalışkan, güneş denli aydınlık olmayı dilemez mi? Elbette diler. Daha, daha da özendiği insanlar olur. Onlar gibi erdemli, üretken, yaratıcı, sevgi ve hayat dolu olmayı düşler. Bu hallerde, varlığın kendi başına çekiciliği yeterlidir. İnsan, izleyeceği yolu, örnek alacağı tutumu ışığından ayırt edebilir. Tek tek kişilere düşen iddiasının temsil gücünü yükseltmek olmalıdır. Üzüm üzüme baka baka kararır ama ne başka salkım ötekisine ne de salkımdaki taneler birbirine benzer.

Bir bülbül hiç bir zaman bir önceki sabah öttüğü gibi ötmez hiç bir kiraz ağacı her yıl aynı meyve ile donanmaz. Gel gör ki insanoğlu, kainatın gözbebeği sayılan olan insanoğlu, yerinden kendisine doğru, kendisi için değil, öteki, başka, güçsüz, cahil, dinsiz, kötü saydığı insanı, kendisine benzetmeye koyulur, bir süreliğine bunu başardığını bile sanır. Oysa doğada her şey sonunda aslına döner, geriye insanın değiştirme zalimliği kalır.

İlk yorum yazan siz olun
UYARI: Hakaret, küfür, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. (!) işaretine tıklayarak yorumla ilgili şikayetinizi editöre bildirebilirsiniz.