Okur Yazar/ Yazar Okur -2-
Prag sokaklarını gezerken birden parlak metalden yapılmış bir modern heykelle karşılaşırsınız. Titanyuma benzer bir kaidenin üzerinde Kafka’nın başı farklı hallere bürünür. Sanki eserlerinde çizdiği karakterler kadar kendi kişiliğinin sembolleriyle doludur bu oynak düzenek. Kafka’yı daha da muğlak kılmak, modern dünyanın içinde ulaşılmaz yapmak amacı güder mi bilinmez. Modern dünya nasıl beklenmedik biçimde Şato’da olduğu gibi ‘bulmaca’ halinde yazdıklarına yansıyıp ‘labirent’lere dönüşürse, buradaki tasarım Kafka’daki sonsuz Kafkalara göz kırpma diye yorumlanabilir. Ne var ki Prag hiçbir şekilde Kafka’yı ikide bir gözünüze sokmaz. Şehrin kendisi de Kafkalaşır. Prag’ı ayrıksı kılan özgüvenidir.
Türkiye edebiyat ortamının ( veya ortamsızlığının) Turgut Uyar adına düzenlenen şiir ödülü sonrasında ortaya çıkan tuhaflıkların magazinine boğulduğu şu günlerde, Reiner Stach imzalı ‘Bu Kafka mı? 99 Keşif’ kitabının bize telkin ettiği kimi düşünceler, önümüze koyduğu kimi sorular olmalı. Çağımızda hiçbir an birbirinden kopuk değil artık. Başkasını konuşurken kendimize de bakarız. O yüzden her şeyden önce Tanzimat’tan bu yana modern edebiyatımızın aldığı merhale yeterince tespit edilip tartışılmış değil. Türk Edebiyatını hala özgün ve yetkin kılan dinamiklerler nelerdir? Edebiyat dünyasının eleştirmen, yazar, okur gibi aktif bileşenleri tarafından uyanık bir şuurla güncellenemiyor mu onun vasıfları? Yazar ve şair olmanın kolektif mayası bozulduğu için, dergiler belirleyici işlevini yitirdiği için de çokluğun kakafonisi ortalığı kaplıyor. Oysa, edebiyatımızın Kafka’yı okurken bile uyanık ve bağlamlı tartışmalara ihtiyacı var. Magazinel çarpıklıklarla ve kişisel patolojilerle varılacak bir yer olamaz.
Madem söze Kafka’dan koyulduk, ‘Bu Kafka mı?’ kitabı gerçekten Kafka’daki Kafka’yı mı getirir bize? Yoksa, bütün dünyada etkinleşen popüler kültürün bir versiyonuyla mı karşılaşıyoruz? Yazar önsözde Kafka’yı ‘alışılmamış bağlamlarda, alışılmamış ışıklar altanda gösterme’ amacı taşıdığını ifade etse de gizem, Kafka’yı yapan kavramlardan birisidir ve biyografisiyle yakından ilgilidir. O sebepten, Reiner Stach’ın ‘99 Keşif’ tabiri kendi içinde bir tutarlılık taşıyabilir. Oysa kitabın içine daldıkça bunun esasta bir kurgu olduğunu, Stach’ın kitlenin ilgisini çekecek yöntemin peşine düştüğü. Bir insan ilmi olduğu kadar tarih yazma yöntemi de sayılan biyografi sayesinde çok yönlü bilgi ve düşüncelere kavuşabiliyoruz. İyi örülmüş bir biyografi belge olduğu kadar zihinsel emek de gerektirir. Avrupa kültürünün belge saklamaktaki önceliği ve geleneği hatırda tutulduğunda Kafka üzerine çalışmak o kadar da zor olmasa gerek. Hatta açık vasiyetine rağmen geride bıraktığı metinlerin yakılmamış olması bile kanıtlar bu koruma geleneğini.
Reiner Stach buna rağmen niçin keşiflerden söz açıyor? Bu bilgilere ilk kez onun kitabında mı rastlıyoruz? Elbette hayır. Yaşadığımız hayat Kafka gibi demir leblebi yazarları okumayı gittikçe zorlaştırıyor. Her vesileyle mutluluğun, sağlıklı yaşamın, iç huzurunun pompalandığı ( ama ustaca gasp edildiği) bir çağda, bunalım, karabasan, karanlık alemler, şüphe, sorgulama üzerine yoğunlaşmış bir edebiyat dünyası huzur kaçırır. Bu sebepten, bir yandan Kafka’yı gündemde tutarken diğer yandan insanların işini kolaylaştıracak yollar bulmalıdır. Gregor Samsa’nın düşler içinde uyandıktan sonra bir sabah kendisini bir böceğe neden dönüştüğünün sorgulaması yerine, Kafka’nın geneleve gidip gitmediğinin peşine düşmek, bununla uğraşmak daha işlevsel olabilir.
Kafka bira içer miydi, düşmanı var mıydı, en sevdiği şarkı hangisiydi, yalan söylemeye düşkün müydü? Neden ağlamıştı Kafka? Gözleri ne renkti? Flört etmiş miydi? Ve dahası, şu güncellemeye bakınız, Kafka aşı karşıtı mıydı? İlk bakışta ne var ki bunda? Ne kadar çok kapı açılırsa bir yazarın dünyasına o kadar iyi değil mi dersiniz.
Hayatla beraber insanın edebiyatla kurduğu ontolojinin sarsıldığı bir süreçten geçiyoruz. Yapay zekanın edebiyata girişi konuşulduğu kadar yapay zekanın okurluğa dahil olma ihtimali üzerinde kafa yoruluyor mu acaba? Kafka yaşasaydı belki kendi içindeki öteki Kafka’yı çıkararak bir kez daha insanı şaşırtırdı? ‘Kafka ve Kızılderililer’, ‘Kafka ve Fare Korkusu’ gibi başlıklar açarak Dava yazarının iç dünyasına ne derece nüfuz ettiği tartışılsa bile kolay okunur bir kitap çattığı açık Stach’ın ve böylesi metinler oldukça rağbet görüyor dünyada. Lakin uzun erekte, dünya romanında yaygın şekilde görüldüğü gibi edebiyattaki ‘meselesizliği’ ne derecede körüklediği de tartışmaya açık bu yolların.
Magazinel karşılıklar her yerde olduğu gibi edebiyat dünyasında da daha ilgi çekici. Bu bağlamda, Turgut Uyar şiir ödülünü alan kitabın ilkin kimsenin ilgisini çekmeyip de, intihal hadisesi patlayınca gündem olması çarpıcı. Magazin oysa bir düşünme yöntemi değildir. Aradan edebiyat çekilip de magazin yaygınlaştığında ‘Dava’nın ilk cümleleri de yeniden yazılıyor demektir. Mezar taşında yazdığı gibi ‘bekar ve ihtişamlı kişi’ sayılan Kafka, ‘bütün yaşamı edebiyat’ olduğu için büyüktür.
Reiner Stach. Bu Kafka mı? 99 Keşif. Çev: Ragıp Minareci. İş Bankası Kültür Yayınları.