Geleneksel dünyada, kadınların büyük bir değerler halesiyle çevrildiği söylemi hep tekrarlanır.
Bu söyleme göre başta töre ve din, ona büyük değer vermiş ve bundan dolayı da günlük hayatın akışı kadını gözeten inceliklerle örülmüştür.
Oysa hem kavramsal çerçeve hem de yaşamsal pratik gerçekten böyle midir ? Esaslı bir eleştiri metni mevcut mudur, her bakımdan tartışmaya değer. Bir toplum bazen idealleştirmeler yoluyla mevcut olumsuzlukları örtme yoluna sapabilir . Olanı ortadan kaldırma niyeti, iradesi sergilemeyince olması gerekeni işarete yönelebilir. Oysa asıl olan hayat ve onu kuran temel felsefedir. Yaşam pratiği denilen şey dönemlerin kurgusu ile değil tecrübesiyle oluştuğu için, idealize edilen ile mevcut olanın çelişkisi, çatışması kendi akışını sürdürüp durur. Kadına değer verildiği ve onun her zaman yüksek bir yerde konumlandığı söyleminin bizdeki örtülemez karşılığı tam da dildedir. Dile bakarak ne olup bittiğini bütün berraklığı ile görebiliriz. Dilde toplanmış hayatın yüzü bu bakımdan pek karadır ne yazık ki.
Bir süredir başta şair ve yazarlar dildeki bu karalığı gün yüzüne çıkarıp egemen söylemin kipine dokunmadan, sadece ifadelerin öznesini değiştirerek paylaşımlar yapıyorlar sosyal medyada. Kadınlar dahil hemen herkesin farkında olarak veya olmayarak günlük dilde kullandıkları, ötekileştirici, ayrıştırıcı, aşağılayıcı söylemlere dikkat çekmeye çalışıyorlar. Esasında bir iktidar meselesi olan ve özünde tahakküm ve yönetme arzusu da barındıran bu konunun aşılması için çok yönlü çabaların harcanması ve bunun bir cinsiyet değil insanlık meselesi olduğunun fark edilmesi gerekiyor. Cinsiyet başta olmak üzere her türlü toplumsal rolün yeniden tanımlanması için değil, her türlü toplumsal, kültürel ve inançsal hiyerarşinin ortadan kaldırılması için atılması gerekiyor adımların. Cepheler ve aktüel çatışma alanları açmanın kimseye bir yarar getirmediğini tecrübelerle biliyoruz. Hiçbir hak birbirinden ayrılamaz ve ayrı düşünülemez medeni bir toplumda.
Kadınlar sonuna kadar haklıdırlar tepki verdikleri, dikkat çektikleri noktalarda. Ve erkeklerin haksızlık yaptıklarının farkına varmaları için onların böyle bir yola girmeleri bile başlı başına haksızlıktır. Sosyal medyanın kendi içindeki gündem oluşturma hızı bir işlev görebilir ama asıl tartışma alanı değildir. Türk hukuk sisteminin değişik yerlerine serpilmiş ve felsefi düşünce yetkinliğinden uzak kanun maddelerinden tutun da, çarşıya pazara, bağa bahçeye, vapura trene, okula hastaneye inmiş her yaşam pratiğinde ciddi bir sorunlar yumağı cirit atmaktadır. Cinsiyeti doğal bir hak ve zenginlik değil antropolojik bir sorun olarak algılamaktan kurtulamayan insanlar topluluğunda yaşadığımız hiç unutulmamalı. Hiç bir cinsiyet farkı birbirine karşı hak ve sorumluluk doğurmaz. Toplumlar geçmişin alışkanlık ve kurallarını miras edinip ona bağlandıkça toplum olmazlar. Asıl sorgulayıp geliştikçe toplum olurlar.
Toplumun herhangi bir kesiminden herhangi bir duyarlık tepkisi yükseldiğinde durup düşünmek, kulak verip anlamaya çalışmak yerine, duymazdan gelmek, küçümsemek, ötekileştirmek hatta lanetlemek gibi reflekslerimiz var. Her zaman böylesi hareketlenmelerin üzerine tuz biber ekecek düzeysizlerin diline bakarak genelleştirmelerden kaçınmak ve gerçekten ne olup bittiğine kafa yormak gerekiyor. Nasıl adaletin olduğu yerde bir hakim hükmünü birisine lütuf olsun diye vermezse, böylesi durumlara destek olup katkı sunacakların da ( hem kadın hem erkekler) evet evet, anlıyoruz, kadınlara da bu tolerans, pozitif ayrımcılık ( en sakat kavramlardan birisidir) bu hususta hoşgörülü davranmalıyız yaklaşımı o derece sorunludur.
Geçmiş ve bugünkü hayatımızın dopdolu pratiği dikkatle gözlendiğinde, başta kadınlar olmak üzere, çocuklar, kadınlar, özürlüler, değişik meslek grupları ve sosyal statüler adına yüz kızartıcı tablolarla karşılaşırız. Bu bizim yaşam eleştirisi dediğimiz özgüven enerjisini kaybettiğimiz anlamına gelmez sadece. Kültür, sanat, düşünce ve inanç özgünlüğünden de düştüğümüzü gösterir.
Sosyal medyada karşılaştığımız paylaşımlara düşünerek baktığımızda, sadece bir cinsi değil kendimizi ve hayatımızı ilgilendiren bir mesele ile karşı karşıya olduğumuzu fark ederiz, etmemiz gerekir.